Hollywood’un çok satan romanları büyük bir iştahla uyarlamasının yeni örneği olan It Ends With Us, özellikle başrol oyuncusu Blake Lively’nin başroldeki performansındaki aurası ve romanın tartışmalı hikayesi üzerinden dikkat çekiyor. Yıllarca bize toksik ilişkileri olduğu gibi anlatan Hollywood, bu sefer bunun güzellemesini yapmaktansa, Metoo akımı sonrası bu tip ilişkilerde neler yapılması gerektiğinin kılavuzunu sunmaya soyunuyor.
It Ends With Us, ilk kısmı ile peri masalı görünümündeki ağdalı bir romantizmi gözler önüne sunuyor. Ancak bu romantizmin altında yatan problemli ilişki hikayesi, aslında romantik hikayelerin arkasındaki karanlık altmetni ortaya koyması açısından önemli bir işi karşımıza çıkartıyor. Film bunu yaparken yumuşakça romantik komedi unsurlarını ve görsellerini hikayeyi kurmak için kullanıyor. İlerledikçe karanlık kısmı öne çıkartarak hikayenin aslında ağır bir psikolojik dram olduğunun altını çiziyor.
Nesilden Nesile Aktarılan Öğrenilmiş Çaresizlik
Bitmeyen montaj sekanslarının, film müziğindeki hassas romantik tınıların ve Blake Lively‘nin Malibu Plajı’nda gün batımında boyanmış kızıl saçlarının lüks bir şekilde saklanmış dokusunun altında, aslında kadınların kötü seçimlerine, kötü erkek seçimlerine ve ilişki içindeki mantığa sığmayan kararların yanlışlığına dem vuruyor. Bir anlamda aşkın insanların gözünü kör eden pembe bulutlu atmosferinin altındaki körleşmenin altını çizmeyi tercih ediyor.
Filmi üç kısıma ayırabiliriz. İlk kısımda bir kadının babasıyla ilişkisi ve onunda altında yatan travmatik alt yapıyı hikayesinde bir yere koyarken; öte yandan ana karakteri Lily’nin geçmiş yaşantısındaki bahçecilik aşkı ve saf duygularla başlayan gençlik aşkına değinerek başka bir katmanın kapılarını aralıyor. Filmin asıl problemini ise ana hikayede sunmayı tercih ediyor. Lily Blossom’ın Biskolata reklamından çıkmış gibi görünen bir beyin cerrahına aşık olmasıyla cereyan eden toksik ilişki bu bölümde kendine yer buluyor.
Ayrıca film içeriğindeki ağır konuyu saf dram formülünden uzak tutmayı da tercih ediyor. Bu sebeple esprili yardımcısı ve kocasının boş hikayesini ve tuhaf bir çiçekçi dükkanında geçen aşk üçgenini kullanıyor. İlişki içindeki inişli çıkışlı dinamikler ve geçmişten günümüze ulaşan sancılı aşk acısı temaları filmin merkezindeki konuyu öne çıkartmadan önce zaman harcanan sahneler ortaya çıkıyor.
Kötü Seçimler ve Sonuçları…
Filmin yönetmeni bu kadar temanın içinde kaybolmaya yüz tutmuş bir senaryodan çıkma yolunu ise güçlü bir kadın hikayesi anlatmada buluyor. Kalp ağrısına katlanıyor, çokça düşünmenin ve birçok olay örgüsü komplikasyonunun ardından kendini buluyor. Böylece film bir anlamda Instagram çağının Mildred Pierce’ı olmak için çabalıyor. Yuva kurmayı hayal eden ideal kadın prototipi, günümüzün değişime uğrayan özgürlükçü yapısıyla birleşerek, olayları olduğu gibi algılamayı tercih etmeyen ve hayatını kontrol etmeye çalışan güçlü bir kadın formülünü uygulamaya karar veriyor.
It Ends With Us filminin, başlarında Boston’daki bir çatı katında yaptığı gibi aynı derecede karanlık geçmişini ve geleceğini düşünüyor gibi görünmesi şaşırtıcı değil. Lily’nin varoluşsal seçeneklerini düşünmek için fazla vakti yoktur. Çünkü çatı katındaki hayalleri kısa süre sonra beyin cerrahı Ryle Kincaid (filmi yöneten Justin Baldoni) tarafından bölünür. Yumuşak gözleri, sert kasları ve mucizevi bir şekilde değişmeyen üç günlük sakala sahip düşünceli bir yakışıklı olan Ryle, biraz tehditkar ve popcorn replikleri söyleme yeteneği olan ideal bir erkek görünümündedir. Doğal olarak aşk da kaçınılmaz bir gerçek gibi gözümüze sokulur. Ancak mükemmel bir adam, mükemmel bir hayat yaratmaz.
Mükemmel Görünen Adam Doğru Tercih Midir?
Christy Hall‘un Colleen Hoover‘ın en çok satan kitabından uyarladığı It Ends With Us, düzensiz bir şekilde eğlendirici, zaman zaman dokunaklı, çoğu zaman gülünç ve 2 saat 10 dakikalık, neredeyse rahatsız edici derecede uzun bir kamu spotu olarak değerlendirilebilir. Görsel ve anlatısal olarak aşırı yoğun, Lily’nin ergenlik dönemindeki (Isabela Ferrer) anılarıyla dolu, iki paralel aksiyon çizgisi yaratıyor. Yetişkin Lily, Ryle ile birlikte ilerlerken ve mağazasını açarken – lüks çantasını sallayarak peri masalının içinde kaybolacakken; geçmişin görüntüleri aslında Lily’nin ideal olmayan bir adama aşık olduğu gerçeği film boyunca aklımızın köşesine serpiştirilir.
Aşk hikayeleri bizi etkiler çünkü aşk etkiler, ayrıca güzel insanların güzelce acı çekmesini izlemek filmlerin icat edilmesinin temel bir nedeni olarak kabul edilebilir. Lively bu göreve fazlasıyla uygun bir oyuncu olarak seçildiğini söylemek yalan olmaz. Ancak filmin gereğinden fazla bilgi yüklemesi yapması ve gereksiz konuyu uzatması filmin bir yerden sonra iyice monotonlaşmasını ve tahmin edilebilir olmasına neden oluyor.
Gerçek Olamayacak Kadar Sahte
Karakterin toksik ilişki temelli olarak mağdur bir kadından, radikal kararlar alan modern bir anneye dönüşme süreci ise maalesef inandırıcılık anlamında filmin genelinde defoların oluşmasına neden olur. It Ends With Us oluşturduğu anlatıyı, toksik erkeklerden korunma kılavuzuna dönüştürerek özlü sözler söyleme çabasına evrilmesi, filmin sinema anlamında sığ kalmasına vesile olur.
It Ends With Us ile ilgili en ilginç şey, bir yandan romantik klişeleri nasıl kullandığı ve diğer yandan bu klişeleri daha gerici yönlerini nasıl atlatmaya çalıştığı meselesidir. Bu unsurlar arasında bir denge tutturmak gerçekten zor bir işe kalkışmak olarak yorumlanabilir. İkna edici aşkların günümüzde çok zor olmasının bir nedeni de kısmen budur. Açık bir sorun bu noktada ortaya çıkar. Gerçek seçimleri olan kadınların (heteroseksüel veya queer, evlenen veya evlenmeyen, çocukları veya kedileri veya her ikisi de olan kadınlar) yorgun Hollywood tarzı formüllere kolayca veya refleksif olarak uymamaktadırlar. Travması ve terapötik aydınlanmaları, parlak çizmeleri ve Carhartt tulumuyla gezinen Lily karakteri son derece modern görünmesine rağmen, böylesine dikenli bir konuya pek de uyum sağlayamaz. Son kullanma tarihi geçmiş bir hikayenin içinde sıkışıp kalır. Film de geneli baktığımızda bu sorunun içinde kaybolur.
Peri hikayeleri bu kadar sorunlu bir duruma dönüşüyorsa, seyirciler neye inanmayı tercih etmelidir? Film işte bu noktada seyirciye yardımcı olmak istemez. Sadece çıkış formülünü verip işin içinden sıyrılmayı tercih eder. Böylece izlediğimiz hikaye ne bize umut verir, ne de gösterilen şablon her hayata uyum sağlayamaz. Çünkü insanların gerçek hayatı Hollywood’un sağladığı konfor alanlarına sahip değildir.
Haktan Kaan İçel’in, diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar