House of the Dragon, geçtiğimiz hafta sezon finalini yaptı. İlk sezonun aksine, tartışmalarla ve eleştirilerle geçen sezonu kapsamlı bir biçimde ele alıyoruz! Yazımıza geçmeden önce spoiler uyarısı yapmak istiyorum. Sezon hakkında bol bol spoiler ve geleceğe yönelik tahminler içeriyor.
Ayrıca YouTube kanalımızda House of the Dragon bölüm incelemelerimizi de bulabilirsiniz. Birkaç kişinin farklı fikirleriyle harmanlanan programımızı izlemek isterseniz, mutluluk duyarız.
Sezonun Girişi
Birinci sezonun sonuna baktığımızda, pek çok kişinin beklentisi farklıydı aslında. Rhaenyra’nın kameraya dönüp baktığı sahnenin ardından, ikinci sezonda bolca savaş göreceğimizi tahmin ediyorduk. ‘Tahminler tuttu mu?’ diye soracak olursanız, pek tuttuğunu söyleyemem. Sezon girişinden sonuna kadar bir hikaye anlatısıyla ilerliyor. Elbette bunda en büyük sebeplerden bir tanesi HBO. Sezon finalinin ardından çıkan haberlere göre, çekimler sırasında işler biraz karışmış. Sezonun çekimlerinin başlamasına yaklaşık bir ay kala, HBO yetkilileri bölüm sayısının sekize düşürülmesini istemiş. Senaristler ve yapımcı buna ayak uydurmaya çalışırken hemen kapıda olan grev, planlardan biraz uzaklaşmaya sebep olmuş. Sezonun belli noktalarında da bunu görüyoruz.
Bahsettiğim gibi, karakterlerin kendi iç dünyalarındaki çatışmalar sezonun genel temasını oluşturuyor. Özellikle Aegon, Daemon ve Alicent kısımlarında bunu görüyoruz. Sezonun genelinde oluşturulan temayı ben sevdim. Bazılarının biraz fazla uzadığını düşünsem de, yaşanan olaylardan sonra fikirlerim değişti. Özellikle Daemon kısımları genel izleyicide sıkılmaya sebep verse de, bitirdiği nokta beni oldukça tatmin etti. Harrenhal kısımlarının bir başka ilgi çekici karakteri Alys Rivers’dı. Karakterin genel amacını tam olarak öğrenemedik, ama benim anlatıdan aldığım kadarıyla karakter, yol gösterici gibi bir tarza bürünmüş. Gerek Daemon, gerekse öğrendiğimiz kadarıyla Larys ile olan dinamikleri, karakterlerin dönüştükleri kişinin merkezinde onun olduğunu gösteriyor.
Rhaenyra ve Aegon’a dönmek gerekirse, dizinin aslında büyük bir paralellikten oluştuğunu görebilirsiniz. İlk sezonda yaşanan olayların etkisinin devam etmesi, karakterlerin yaptığı ufak seçimlerin bile hikayeye etki etmesini sağlıyor. Bunu da pek göze sokarak yapmıyorlar aslında. Normal bir izleyici için yakalanması zor detaylar olsa da, evreni seven insanlar için arkada yaşayan bir dünya izlenimi oluşuyor. Bu iki karakterimiz de geçmişte yaptıkları hamlelerin cezalarını çekiyorlar bir açıdan. Aegon, bu zamana kadar olduğu kişi olarak, bir kral olmaktan çok, Hightower’ların deyimiyle bir günahkardı. Rhaenyra ise geçmişte kuramadığı stratejik bağlantıların eksikliğinin cezasını çekiyor. İki kral ve kraliçenin kendi konseylerindeki çırpınışları, zaman zaman kendilerinin odada yokmuş gibi davranılmasına şahit olmalarını izlemek oldukça keyifliydi.
Aksiyon Kısımları
Gerek bölümlerin azaltılması, gerek bütçe yetersizliği, aksiyon kısımlarının ve savaşların azaltılmasına sebep olmuş. Bu, kesinlikle yazarlardan ziyade HBO’yu eleştireceğim bir nokta. Ejderhaların Dansı diye geçen kanlı bir dönemi uyarlamak istiyorsan, ocağın altını maddi açıdan açman gerekiyor. Dönemin temasının ejderhalar ve iç savaş olmasının yanı sıra, gerek kara savaşı, gerek ejderha savaşını bolca içinde bulunduruyor. Bu sezon tek gördüğümüz ise Meleys’in karşısına çıkan Sunfyre ve Vhagar kısımlarıydı. İtiraf etmeliyim ki, oldukça etkileyiciydi. Bölüm incelemesinde bahsettiğim, savaş görmemiş ejderha ile savaş görmüş ejderha ayrımını oldukça iyi anlatıyordu. Ayrıca, bu sahneyi bir de Cole’un gözünden izlemek, etkileyiciliğini artırmıştı.
Aksiyona en yakın karakterlerden biri olan Aemond’a değinmek gerekirse, birinci sezonun kapanışında yaptığı hareketle dansın tamamen başladığını görmüştük. Tıpkı diğer karakterlerde olduğu gibi, Aemond da bu sezon dizinin içerisinde gelecek sezonlara odaklandı. Aegon ile olan farklılıklarının yanı sıra bir o kadar da benzedikleri detayı defalarca gözlerimize sokuldu. Hak ettiğini alamadığını düşünen ikinci çocuk düşüncesinin bir temsilcisi de bir bakıma o. Daemon’un yıllarca aklından geçirdiklerini farklı bir bakış açısıyla benzer şekilde düşünüyor. Eylemleri de bir bakıma çok daha farklı olsa da, bir o kadar da aynı. Karakterler arasındaki paralellik konusunun burada da işlediğini görüyoruz.
Alicent ve Cole ikilisine gelirsek, yine sezonun başlarında ‘Nereye gidecek bunların hikayesi?’ soruları aklımızda belirse de, sezon sonuna geldiğimizde iki karakterin gözle görülür bir gelişim geçirdiğini gördük. Bolca eleştiri gelen noktalardan bir tanesi de buydu. Özellikle Alicent karakterinin kitaplardan çok farklı bir biçimde anlatılması. Ben bu Alicent’ı daha çok beğeniyorum aslında. Karakteri beğenmesem de yaptıklarının bir sebebi var ve kendi içinde ahlaki bir sorgulama barındırıyor. Cole ile de bu bağlamda yakınlaşıyorlar zaten. Cole da ne kadar pislik bir karakter olarak gösterilse de (ki hala öyle), sezon sonuna geldiğimizde savaşın insan üzerindeki etkisinin ne kadar yoğun olabileceğini bize gösteriyor.
Yan Karakterler
Buz ve Ateş’in Şarkısı dünyasında olduğu gibi, hikayenin en önemli etkilerinden biri de elbette yan karakter çeşitliliği. House of the Dragon‘da oldukça fazla çeşitli karakter bulunsa da, bunlar tam anlamıyla işlenemiyor. Ekran sürelerinin kısıtlı olması, karakterleri tamamen tanımamıza ve anlamamıza engel oluyor. Eleştirebileceğim noktalardan biri bu. Normal izleyicinin de kitapları okumadan karakterlerin neyi, neden ve niye yaptığını anlamaları lazım. Dizi bu noktada biraz kısır kalıyor. Velaryon kanına sahip kişiler ise bu eleştirilerimin dışında kalıyor. Bu hane’deki kişilerin, hatta yeni katılacak olanların bile neyi neden yaptığını hemen anlayabiliyoruz. Ben Rhaenys karakterini seven biri değilim. Ama ilk sezonun üzerine karakteri bu sezon büyütmeyi başarabildiler. Baela ve Rhaena ise zaten en iyi anlatılan varis karakterlerden bana kalırsa.
Yeni tanıdığımız Ejderha binicilerinin sunuluş tarzı da yine beğendiğim noktalardan oldu. İki sezondur izlediğimiz bir çok karakterden fazla ekran sürelerinin olması geleceğe dair bazı kararları aldıklarında neden bunu yaptıklarını anlamamıza neden olacaktır. Yine sezonun kritik karakterlerinden bir tanesi Helaena’ydı. Şunu belirtmek istiyorum ki karaktere hayat veren Phia Saban mükemmel bir iş çıkarıyor. Tıpkı Kral Viserys gibi karakterini kitapların ötesine geçirmeyi başardı.
Değinmem gereken kalan yan karakterler ise iki tarafın da konseylerinde bulunan kişiler sanırım. Yeşiller Konsey’inde bir çok karakter bulunurken Siyahlar Konseyi’nde birden fazla NPC bulunuyormuş gibi hissettiriyor. Özellikle yeşiller tarafında sezonun başında Otto’nun bulunması zaten o tarafı farklı bir noktaya taşıyor. Siyahlar’da ise Corlys gelene kadar neredeyse hiç bir şey olmuyor. Geldiğinde de pek bir etkisi oluyor mu? Emin değilim açıkçası.
Son Sözler
Konuşulacak şeylerden biri de sezon finalinin puanı. House of the Dragon gibi bir dizinin en düşük puanlı bölümü olmasını bırakın, Game of Thrones dahil en düşük birkaç bölümden biri oldu. Ben bu tepkinin biraz abartıldığını düşünüyorum. Sezon finali açısından düşük bir bölüm olsa da kötü bir bölüm değildi. Aksine, yine sıkça eleştirilen Alicent ve Rhaenyra gibi kaliteli sahneleri vardı. Son zamanlarda artan bu nefret kültürünün etkisini üzerinde en çok hissedenlerden birisi de ne yazık ki House of the Dragon oluyor. Verilen her kararda SJW (social justice warrior) ve woke kelimelerini kullanarak linçlemeye çalışan bir kitleye ne sunarsanız sunun, asla mutlu edemezsiniz.
Sezonun genelini beğensem de, beklentilerimin altında olduğunu söylemeliyim. Ellerinde olmayan sebepleri anlayabiliyor olsam da, bir izleyici olarak böyle bir hikayeden daha fazlasını almalıyım. Aksiyon, aksiyon diye tutuşan biri değilim. Aksine, yavaş ve hikaye odaklı giden işleri daha çok seviyorum; ama sezonun hikayesi belli noktalarda tıkanmaya başlıyor. İlk sezondaki hikayenin üzerine çok bir şey katılmadan anlatılmaya devam ediyor. Bahsettiğim gibi, tek farklı anlatım Daemon kısımlarında gerçekleşiyor; bu da biraz izleyiciye istediğini vermemek oluyor.
Dizinin dördüncü sezonda final yapacağı açıklandı. Bu da elimizde kalan iki sezon olduğu anlamına geliyor. Üçüncü sezon 2026 yılında çıkışını gerçekleştirecek. Mutlaka bütçenin artması gerekiyor. Önümüzdeki sezon çekimleri 2025 yılının hemen başlarında başlayacak. Muhtemelen bol bol setlerden sızıntı fotoğrafları gelecektir. Bu haberleri Twitter sayfamız ve YouTube kanalımızda bol bol konuşuyor olacağız. House of the Dragon‘da bu sezon bizden bu kadar. Ama bu evreni elbette unutmuyoruz. Yine YouTube kanalında gelmesi planlanan Game of Thrones spin-off’ları serimiz haftaya başlıyor. Seneye çıkışını yapacak Sör Duncan ve Egg hikayesini anlattığımız videomuza uğramayı unutmayın.
Ali Can Bartu Sakarya‘nın tüm yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar