A24‘ün 2025 Oscar adaylığına oldukça iddialı bir isim olan Sing Sing, 2023 Toronto Uluslararası Film Festivali’nde prömiyer yaptı ve ABD’de 2024’te gösterime girdi. Başrollerini Colman Domingo ve Clarence Maclin‘in paylaştığı bu filmi özel yapan bir nokta var. Filmin yönetmeni Greg Kwedar, New York’taki Sing Sing Hapishanesi’nde yürütülen Sanat Aracılığıyla Rehabilitasyon (RTA) programına katılan mahkumların gerçek hikâyelerinden ilham alıyor. Başta Clarence “Divine Eye” Maclin olmak üzere filmdeki karakterlerin birçoğu kendisini canlandırıyor. Böylece RTA ekibi, tiyatro yoluyla özgürlük, kimlik ve insanlık kavramlarını nasıl yeniden tanımladıklarını beyaz perdede göstermek üzere doğal ve duygusal bir hapishane dramasıyla karşımıza çıkıyor.
Sürece Güvenmek
Film, sanatın terapötik özelliğini ele alıyor. Özellikle karakterlerin içsel yolculukları ve topluma yeniden entegre olma çabalarını güçlü bir şekilde ortaya koyuyor. Bu da gündemimize hukukun popüler bir tartışma konusunu getiriyor: Suçlular rehabilite edilebilir mi? Evet, suçu sosyolojik bağlamda ele aldığımız zaman rehabilitasyon daha insancıl bir yaklaşım olabiliyor ve rehabilite edici sistemde sanat, suçluların iyileştirilmesi ve topluma yeniden kazandırılmasında güçlü bir araç olarak kullanılabiliyor.
Özellikle hayatın adaletsizliği ve bunalımla mücadele eden kişiler için sanat, iç dünyalarını özgürce keşfetmeleri ve kendileriyle yüzleşmeleri için bir platform sağlıyor. Böylece bireyler kendilerini toplumda daha yapıcı bir şekilde tanımlama fırsatı buluyor. Özellikle filmde işlenen tiyatro gibi performatif sanatların rol yaparken “başka birisi” olma deneyimi yaşatması, bireyi yalnızca bireysel değil kolektif bir kimliğin de parçası yapıyor.
Divine G ve Divine Eye bu RTA sürecini somutlaştıran iki baskın karakter olarak öne çıkıyor. Divine G, duygusal olarak kompleks bir karakter sunarken, Divine Eye ise gerçek bir RTA mezunu olarak filme ham bir gerçeklik kazandırıyor. Maclin’in eski bir mahkum olarak kendi hayat hikayesini yansıtan performansı, izleyiciye otantik bir etki bırakıyor. Sing Sing, sanatın içinden çıkılamayacak kadar kötü durumları bile filizlenen bir umuda dönüştürebilmesini duru bir şekilde önümüze seriyor.
Film, yapısı bakımından da diğer hapishane filmlerinden ayrılıyor. Gösterişsiz, sade renk paleti, 16mm film kullanımı ve belgesel tarzındaki çekimiyle oldukça samimi bir ortam oluşturuluyor. Kwedar, filmi aşırı dramatize etmeden, içten bir anlatım dili yaratmayı başarmış. Doğal ışığa eşlik eden uzun çekimler ve sessiz sahnelerin kompozisyonu karakterlerin içsel dünyalarına açılan bir pencere sunuyor. Tüm bunlar birleşince Sing Sing, izleyiciye alışılmışın dışında bir hapishane draması deneyimi sunmayı başarıyor.
Yaratıcılıkla Özgürleşen Mahkumlar
Sing Sing‘in en vurucu özelliklerinden birisi gerçek mahkumların oyuncu olarak yer alması. RTA ekibi bir rol oynamaktan ziyade, kendi geçmişlerinden süzülen bir süreci canlandırıyorlar. Daha önce hiç beyaz perde deneyimi olmayan Clarence Maclin‘in performansı oynadığı karakterin ağırlığını göz önüne aldığımızda oldukça etkileyici. RTA ekibi, yaşanmışlıklarını ve duygusal yolculuklarını yansıtırken çok iyi iş çıkarıyor. Colman Domingo‘nun performansı da hem eleştirmenler hem izleyiciler tarafından çok etkileyici ve güçlü bulunuyor. Yılın en çarpıcı performanslarından biri olarak, Divine G. gibi duygusal olarak çok katmanlı ve gelgitli bir karaktere hayat veren Colman Domingo‘nun Oscar için güçlü bir aday olacağı düşünülüyor.
Kafesteki kuş neden şarkı söyler? Çünkü bir sesi var ve dünya bunu duymayı hak ediyor.
Film, mahkumların düş dünyasında kanat açtığı özgürlük mücadelesinin tiyatro perdesine döküldüğü bir alan. Bitiş jeneriği akarken oyuncuların isimlerinin yanında kendilerini oynadığını görünce suçu işleyen insanı sadece suçun tanımlamadığını, geçmişin ağırlığından sıyrılmak için her bireyin bir yol aradığını gözlemliyoruz. Bir nevi kefaretlerini en zarif şekilde ödemiş olan gerçek insanların gerçek hikayeleri. Sing Sing bizlere iyileşmenin zor ama mümkün olduğunu ve sanatın bu zor yolu aşmak için güçlü bir araç olduğunu hissettiren, insan olmanın anlamını yeniden sorgulatan değerli bir eser.
Ece Ekşi‘nin diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar