0

Yönetmenliğini John Krasinski’nin yaptığı, yılın en çok konuşulan korku filmlerinden biri olan A Quiet Place, abartıldığı kadar varmış. Ülkemize ciddi ses getirerek gelen filmlere ne kadar şüpheli yaklaşsam da, bu sefer hakkını fazlasıyla veren bir film izledim. Yönetmenin aynı zamanda filmin baş rolünde de olduğu filmin diğer başrolü, onu bu filmi çekmeye ikna eden eşi Emily Blunt. İyi ki de ikna etmiş diyebiliriz. A Quiet Place, Korku/Gerilim furyasına tam bir orjinallik getirmese de birbirine benzeyen filmler arasında yıldız gibi parlayabilecek türde bir film.

Konusundan bahsetmek gerekirse… Post-Apokaliptik bir evrende geçen filmde sokaklar kaderine terk edilmiştir. Sokakta az sayıda var olan insanlar da varlıklarını muhteşem bir sessizlik ile devam ettiriyorlar. Gürültü yapmaktan kaçınıyor, işaret dili ile anlaşmaya çalışıyorlar. Acaba neden sorusu da filmin başında cevap buluyor. Dünya artık ses çıkardığınızda sizi anında bulup 2 parçaya ayırabilecek yaratıklarla dolu.

Baştan belirteyim, film kesinlikle bir patlamış mısır filmi değil; aman ha azar işitmeyin. Filmin koca bir bölümü sessizlikten ibaret. Filmin son dakikalarına kadar hatta müzik dahi kullanılmıyor. Sadece sessizlik içerisinde hareket eden bir aileyi izliyoruz. İki çocuğu olan aile, evlerinde dikkatli bir şekilde yaşamaktadır. Tabii ki de hayatları bir hata ile değişir. Tek bir gürültü ile altından kalkamayacakları bir gerilim içerisinde bulurlar kendilerini.

Film, sessizlik üzerine öylesine güzel kurulmuş ki evrenin matematiğini çözdüğümüz andan itibaren yaşanan her türlü gürültü seyirciyi acabalara sürüklüyor. Dikkatli bir şekilde yaşayan ailenin olası gürültüde yaşayacağı aksiyon filmin de gerilimini oluşturuyor. Bu konuda film kesinlikle çok başarılı. Fakat bu gerilimin genişletilmemiş olması –bence- filmin en büyük eksiği. Film, çok dar bir alanda, kısıtlı bir hikayeyle ilerliyor. Olayların geçmişine derinden olmasa da kaymak bir giriş yapılsa film harika olabilirdi. Onun yerine bütün bilgilendirme evdeki bir gazete küpürü ile yapılıyor. Dünyaya çarpan bir göktaşı sonrası gerçekleştiğini gördüğümüz haber dışında geçmiş hakkında hiçbir bilgilendirme yok.

Emily Blunt’ın harika ötesi bir oyunculuk sergilediği filmde ona eşlik eden çocukları da gayet başarılı bir oyunculuk sergiliyorlar. Filmde sağır kız çocuğunu canlandıran Millicent Simmonds, gerçekte de sağır. Kendisinin filmdeki rolü büyük. Hollywood’un asla geri kalmadığı drama onun üzerinden gerçekleştiriliyor. Aslında hiç gerekmemesine rağmen bir baba-kız ilişkisi ekleyip filmin sonlarında bunun ekmeğini yiyorlar. Bu, tamamen drama adına yapılmış, seyirciyi gererken aynı zamanda duygularına oynanılsın diye yapılmış bir tercih.

Sözün özü… A Quiet Place, sessizlik üzerine kurduğu muhteşem gerilimi eğer biraz genişletebilseydi, tek mekandan çıkıp konuyu kitlelere yayabilseydi son yılların en mükemmel filmi olabilirdi. Bu şekli de fena değil gerçi. Birbirine benzeyen korkular arasında kesinlikle etkileyici bir örnek. Bunun ana sebebi, seyirciyi görüntü ile korkutmayıp, onlara neyden korkmaları gerektiğini gösterdikten sonra ne zaman korkup gerileceklerine kendilerinin karar vermelerini sağlaması. Gürültü olduğu anda, neler olacağını tahmin edebiliyorsunuz. Jump Scare yerine, olasılıklar üzerine odaklanan, başarılı bir film. 2018’in şimdilik sadece korku alanında değil, genelde en başarılı filmlerinden de biri diyebiliriz.

8

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Ömer Kavur’un Anayurt Oteli Üzerine

Previous article

Dışsal Reddedilme: Mug

Next article

Yorumlar

Yorumlar kapatıldı.

You may also like