0

Bir noktadan sonra nefesimi tutarak izlediğim, Hulu yapımı filmler arasında son zamanlarda en çok ses getiren film olan Fresh, prömiyerini 2022 Sundance film festivalinde yaptı. Yönetmenliğini, ilk uzun metraj film deneyimi olan Mimi Cave üstlenirken, “Normal People” dizisinden oyunculuğunu severek izlediğim Daisy Edgar-Jones’u Noa rolünde ve Kaptan Amerika filminden Kış Askeri olarak tanıdığımız Sebastian Stan’ı Steve rolünde izliyoruz.

Film, ilişkilerin başlangıç evrelerinden yorulmuş ama denemekten vazgeçmeyen Noa isimli genç bir kadının hikayesi ile başlıyor. Flört uygulamalarından istediği gibi biriyle karşılaşamayan Noa, spontane şekilde markette karşılaştığı Steve’e şans vermeye karar veriyor. Birkaç buluşmadan sonra bu ilişkiye kendini kaptıran Noa, Steve’in hafta sonu davetini kabul edip, birlikte şehirden uzak olan evine doğru yolculuğa çıkıyor. Çok zaman geçmeden Noa Steve’in hiç bilmediği dehşet verici yönlerine tanık olup, kendini tahmin edemeyeceği bir karanlığın içinde buluyor.

Filmin ilk otuz dakikası romantik komedi tadında ilerlerken, sonrasında olabilecekleri düşünmenize izin vermiyor ve ilişkinin gidişatını size keyifle izletiyor. Karakterlerin yolculuğa çıkışıyla beraber ise keskin bir şekilde türünü değiştiriyor. Otuzuncu dakikadan sonra giren intro ile filmin bambaşka bir evresine geçiş yapmış oluyoruz. Romantik sahnelerinden gerilim dolu sahnelerine kadar iki oyuncuyu da izlerken keyif aldım. Özellikle Noa’nın dehşete düşüşünü, öfkesini ve bunları bastırıp stratejik hamleleriyle hareket edişini izlerken aynı hisleri ben de yaşıyormuş gibi gerilmiştim. Hele bu kadar kaosun ortasında beraber dans ettikleri sahnede yerimde duramıyordum.

Fresh, sürükleyiciliği, gerilimi ve hikayesi ile ne kadar başarılı olsa da filmin sonunu sevemedim, tahmin edilebilir yanları çoktu ve yarım yamalak hızlıca bitti. Hikayeye girilişi ne kadar yavaş ve özenliyse, filmin son sahneleri o kadar saçma bir şekilde yarım bırakılmış ve bir yere bağlanmamıştı. Üstüne düşünülmüş farklı bir finalle her anlamda güzel bir filme dönüşebilirdi.  Steve’in kurduğu bu sistemin başlangıcını veya geçmişinden sahneleri gösterseler belki ikinci filmin bile olabilmesine kapı açabilecek çok güzel detaylar izleyebilirdik. Yine de bu sonla bile seyirciye seyir zevki sunan gerilimini sonuna kadar hissedebileceğiniz, günümüzdeki kadınların yaşadığı zorlukları distopik bir şekilde ortaya koyan bir filmdi.

Bunlara ek olarak filmin, başka bir açıdan beni etkileyen bir yönü de vardı. İnsanları bir yere kapatıp, etlerini yiyen onları paketleyip satan insanların varlığını izlemek, şu an içinde yaşadığımız dünyada hayvancılık sektörünü düşünmeme sebep oldu. Nedense doğduğumuzdan beri normalize edilip, evrimimiz gereği et yemezsek sağlıksız olacağımız söylense de bunun empati duygumuza yapılan uyuşturucu iğneden bir farkı olduğunu düşünmüyorum. Ne kadar bu konular kişisel seçimler gibi görünse de, bir yerlerde büyük bir yanlış yapıyormuşuz gibime geliyor. Fresh yazılırken böyle bir farkındalık oluşturma amacıyla yazıldı mı bilemiyorum fakat istemeden sizi empati duygunuzu çok fazla kullanmak zorunda bırakıyor.

BELFAST: Ne Kadar Uzağa Gidersen Git, Nereden Geldiğini Asla Unutmazsın

Previous article

Görülmek İstenmeyen Gerçekler: Klondike

Next article

Yorumlar

Yorumlar kapatıldı.

You may also like