0

Orçun Behram’ın ikinci uzun metraj filmi Cenaze (The Funeral), yerli korku sinemasına taze ve farklı bir soluk getirmesiyle dikkat çekiyor. Dramatik bir zombi hikâyesi anlatan film, en başından itibaren güçlü bir atmosfer kurarak tekinsiz bir İskandinav korku sineması hissiyatı yaratıyor. İlk filmi Bina (The Antenna) ile Toronto, Sitges gibi önemli festivallere seçilen Behram, Cenaze ile de Sitges, Fantaspoa, Imagine Fantastic Film Fest gibi uluslararası prestijli festivallerde yer alma başarısını gösterdi.

22 Kasım 2024’te Türkiye’de vizyona giren film, bir cenaze aracı şoförü olan Cemal’in gizlice gömülmesini istediği genç bir kızın naaşını gece yarısı taşıma göreviyle başlıyor. Cemal, kızın nabzı atmasa da aracın arkasından gelen garip sesler duyunca hem ölümün hem de yaşamın bastırılmış korkularıyla yüzleşmek zorunda kalıyor.

Orçun Behram ile gerçekleştirdiğimiz bu röportajda Cenaze filminin ortaya çıkış sürecini, ilham kaynaklarını, yerli tür sinemasındaki konumunu, İskandinav korku estetiğine yakın atmosferini, festival yolculuğunu ve hikâyenin arka planını konuştuk.

Orçun Behram ile Cenaze Filmi Üzerine Röportaj

Cenaze Filminin Yaratım Süreci

2019 yılında Köprüde Buluşmalar platformunda proje aşamasındayken ödül kazanan Cenaze projesi, ilk olarak nasıl doğdu? Bu hikâyeyi yaratırken sizi etkileyen temel fikirler veya ilham kaynakları nelerdi?

Orçun Behram: Cenaze projesi, şehirlerarası cenaze nakillerinin nasıl yapıldığını öğrenmemle birlikte aklıma düştü. Bir cesetle uzun bir yolculuğa çıkma fikri, bana hem sinemasal anlamda zenginlik hem de garip bir şiirsellik barındırıyor gibi geldi. Güzergahlar belirlendiğinde, çekimlerden iki yıl önce aynı rotayı baştan sona kendim geçtim. Filmin dokusu da büyük ölçüde bu deneyim üzerinden kuruldu.

Cenaze, dramatik bir zombi hikâyesi anlatarak ülkemizde örneğine pek rastlanmayan bir korku filmi olarak öne çıkıyor. Sizce Cenaze’yi Türk korku/tür sinemasındaki diğer yapımlardan ayıran en önemli özellikler nelerdir? Yerli korku/tür sineması hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Orçun Behram: Cenaze’yi benzerlerinden ayıran en önemli şey, korku öğelerini bir araç olarak kullanıp aslında daha dramatik bir yapı kurmaya çalışması. Türkiye’de korku türü çoğunlukla dini mitler üzerinden ilerliyor. Ben ise bilinçli olarak bu alandan uzak durmaya çalışıyorum. Çünkü o dünyaya girdiğinizde, seyircinin zaten bildiği bir sistem içinde hareket etmek zorunda kalıyorsunuz. Cenaze bu anlamda görsel dili, dramatik yapısı ve alegorik anlatımıyla biraz daha farklı duruyor diyebilirim.

Filmde yaratılan atmosfer ve görsel stil, İskandinav korku sinemasını anımsatıyor. Bu İskandinav esintili tekinsiz atmosferi oluştururken esinlendiğiniz film veya yönetmenler oldu mu? Bu tarzı yerel bir hikâyeye uyarlamak konusunda nasıl bir yaklaşım izlediniz?

Orçun Behram: İskandinav korku sineması, özellikle atmosfer yaratımı açısından elbette oldukça ilham verici. Soğuk renk paletleri, sessizlikler ve coğrafi koşulların yarattığı yalnızlık, kendine has bir tekinsizlik oluşturuyor. Ben, Anadolu’nun görsel ve kültürel hafızasında da benzer bir tekinsizlik barındığını düşünüyorum. Mekan seçimlerini de buna göre yaparak o potansiyelden faydalanmaya çalıştım. Referans olabilecek birçok film var; birebir referans çıkışıyla hareket etmemekle birlikte, yaratık-insan ilişkisini anlatan alt türe ait birçok filmle Cenaze arasında elbette ortaklıklar görüyorum.

Orçun Behram ile Cenaze Filmi Üzerine Röportaj

Festival Yolculuğu ve Yapım Sürecindeki Zorluklar

İlk filminiz Bina, Toronto ve Sitges gibi önemli festivallerde gösterilmişti. Cenaze de Sitges Film Festivali’nden başlayarak Fantaspoa, Imagine Fantastic Film Fest gibi prestijli uluslararası festivallere davet edildi. Filminizin bu festival yolculuğu sizin için nasıldı? Yurt dışındaki izleyicilerden nasıl geri dönüşler aldınız?

Orçun Behram: Festivaller, hem sektörden farklı insanlarla tanışmak hem de seyirciden geri dönüş almak açısından bir yönetmen için çok faydalı bir süreç oluyor. Ben de elimden geldiğince davetli olduğum her festivale katılmaya çalışıyorum. Özellikle korku festivallerinin o salaş ve keyifli atmosferini daha çok seviyorum. Film, her festivalde oranın ruhuna bağlı olarak farklı tepkiler alıyor. Cenaze, Imagine ve FrightFest gibi festivallerde daha çok benimsenirken, Sitges ve BIFFF gibi seyircinin her cinayette çığlık attığı daha klasik korku filmlerini tercih eden yerlerde biraz daha ayrıksı kalabiliyor.

Filmin geliştirme ve çekim sürecine dair neler söyleyebilirsiniz? Cenaze, 2019’da Köprüde Buluşmalar’da sunulduğundan beri nasıl bir evrim geçirdi ve projeyi hayata geçirirken ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Orçun Behram: Açıkçası Cenaze, oldukça zorlu bir sürecin sonucu oldu. Prodüksiyon anlamında birçok zorluğu bir arada barındırıyordu. Yol filmi olması, sürekli mekan değiştirmemiz, kış koşullarında çekim yapmamız, plastik makyaj uygulamaları… Hepsi birlikte oldukça meşakkatli bir üretim süreci anlamına geliyordu. Bu kadar büyük bir projeyi çekerken bir yandan da kısıtlı bir finansmanın içinde kalmanız gerekiyor; bu da doğrudan kısıtlı zaman demek. Yönetmen olarak nereden ödün vereceğinize karar vermek, öncelik sıralaması yapmak hem zihinsel hem fiziksel olarak oldukça yorucu ve yıpratıcıydı. Tabii ki bazen bu tür kısıtlamalar, daha yaratıcı çözümler bulmanıza da neden oluyor. Ama dürüst olmak gerekirse, daha kolay ilerleyen bir film sürecini tercih ederdim.

Orçun Behram ile Cenaze Filmi Üzerine Röportaj

Duygusal ve Politik Anlatı Yapısı

Cenaze, klasik bir korku filmi olmaktan ziyade korku unsurlarını dram yaratmak için kullanan bir yapım olarak değerlendiriliyor. Cemal’in umutsuz hayatına bir anlam katan bu sıra dışı zombi hikâyesini kurgularken ele almak istediğiniz ana tema veya duygular nelerdi? İzleyiciye alt metinde vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Orçun Behram: Cenaze, belki gerçekte çok sürdürülebilir veya sağlıklı olmasa da, tutkunun ön plana çıktığı saplantılı aşka bir tür övgü niteliği taşıyor. Romantizmin yavaşça öldüğü bu dönemde, bir insanın kendi bedenini başkasına yedirecek kadar saplanmasının hayranlık uyandırıcı bir tarafı var. Yani, günümüzde pragmatikleşen ilişki formlarının karşısında daha çok tutkunun tarafında kalmaya çalışan bir film diyebilirim.

Daha önce yaptığınız bir açıklamada korku filmlerinin aslında her zaman yapıldıkları dönemin toplumsal korkularını yansıttığını ve bu yönüyle politik olduğunu belirtmiştiniz. Bu açıdan baktığınızda, Cenaze ile günümüz toplumuna dair yansıtmak istediğiniz bir korku teması veya mesaj olduğunu söyleyebilir misiniz?

Orçun Behram: Evet, korku sinemasının her zaman siyasi bir damar taşıdığına inanıyorum. Çünkü neyin bizi korkuttuğu, politik algımızla doğrudan ilişkili. Dolayısıyla korku nesnelerini belirlerken, ister istemez alegorik bir çatı da kurulmuş oluyor. Cenaze‘de de bu tür alegoriler katmanlı bir şekilde mevcut. Bunları çok detaylı dillendirmek filmin gizemine ihanet edebilir ama feodal toplum yapısı, tarikatlar ve kadın bedeni üzerinden işleyen politikalar en görünür temalar diyebilirim.

Orçun Behram ile Röportaj

Yol Hikâyesi ve Oyunculuklar Üzerine

Cenaze aynı zamanda “yol filmi” özellikleri taşıyor; Cemal ile Zeynep’in cenaze arabasındaki yolculuğu, fiziksel olmasının yanı sıra duygusal bir serüvene de dönüşüyor. Bu yol hikâyesi temasını ve iki yalnız karakter arasındaki sıra dışı bağı beyaz perdede nasıl ele aldınız? İzleyicinin bu yolculuktan nasıl bir duygusal deneyimle ayrılmasını hedeflediniz?

Orçun Behram: Yol filmi formu, başından beri hikâyenin yapısına çok uygundu. Çünkü bu, hem fiziksel hem de içsel bir yolculuk anlatısı. İkili arasındaki ilişkiye gelirsek, Zeynep’in Cemal’in bir tür kurtarıcısı olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar bir “yaşayan ölü” olsa da, gereksinimleri ve intikam arzusu üzerinden bakıldığında aslında yaşam dolu bir karakter. Cemal ise amaçsızlık içinde savrulan, bir anlamda Zeynep’e kadar ruhunu yitirmiş biri. Birbirleri üzerindeki etkileri ve dönüşümleri, filmin izleyicide bırakmak istediği duygusal etkiyi de beraberinde getiriyor diye düşünüyorum.

Filmde Ahmet Rıfat Şungar ve Cansu Türedi gibi iki farklı kuşaktan oyuncuyu bir araya getirdiniz ve ikisi de rolleriyle filme güçlü bir katkı sağlıyor. Bu oyuncularla çalışma deneyiminiz nasıldı? Özellikle bir zombiyi canlandırmak gibi zorlu bir rolü yönlendirirken yönetmen olarak nasıl bir yaklaşım benimsediniz?

Orçun Behram: Ahmet Rıfat Şungar’ı oldukça erken bir noktadan itibaren Cemal karakteri için düşünüyordum. Fiziksel duruşu ve oyunculuk çizgisi role çok uygundu. Senaryoyu okuduktan sonra yaptığımız ilk görüşmede, filmi sahiplendiğini ve birlikte çok rahat çalışabileceğimizi hissettim. Nitekim sonrasında da bu zorlu projede inanılmaz bir özveriyle çalıştı.

Cansu Türedi ile ise gönderdiği etkileyici audition sayesinde tanıştık. Zeynep gibi sözsüz ama varlığı çok yoğun bir karaktere hazırlanmak kolay değildi; ama Cansu hem filmi hem de rolü büyük bir istekle sahiplendi.
Zombi rolü üzerinde çalışırken, Zeynep’in gelişimini yeni doğmuş bir bebeğin infantil dönemden yavaşça çıkışına benzeterek ilerledik. Karakterin becerilerini kazanma sürecini, kendini tanıma anlarıyla ilişkilendirdik. Bunun dışında yaşadığı travmalar üzerine uzun uzun konuştuk ve bu travmaların karakter üzerindeki etkilerini inceledik. Çekim öncesinde de bedensel olarak nasıl bir hareket alanı içinde olacağımızı detaylıca etüt ettik. İki oyuncunun hem birbiriyle olan uyumu hem de setteki açık iletişimi, benim için büyük bir kolaylık ve mutluluk kaynağı oldu.

Cenaze Filmi İncelemesi Arakat Mag

Uluslararası İşbirlikleri ve Dijital Dağıtımın Önemi

Bina’dan sonra ikinci filminizi çekerken yapım aşamasında farklı olarak neler deneyimlediniz? Örneğin, bu kez Screambox gibi uluslararası bir ortakla çalışmak filme ne şekilde yansıdı?

Orçun Behram: Bina, ilk uzun metrajımdı ve birçok şeyi ilk kez deneyimlediğim bir süreçti. İlk filmi çekmenin ister istemez korkutucu tarafları oluyor. Cenaze’de ise neyi nasıl yapmak istediğimi daha iyi bildiğim bir yerdeydim. Yapım anlamında daha net kararlar alabiliyor, post prodüksiyon sürecinde karşılaşacağım şeyleri daha iyi öngörebiliyordum. Bu da çekimlerde yaşanan deneyimi oldukça farklılaştırıyor. Screambox ile olan ilişki film tamamlandıktan sonra ortaya çıktı; ama Cenaze daha proje aşamasındayken Fransız satış ajansı Reel Suspects sürece dahil olmuştu. Bu da film tamamlandığında bir dağıtım imkanının hazır olacağı anlamına geliyordu. Bina’da ise film tamamlandıktan sonraki süreç, çok daha fazla bilinmezlikle doluydu. Uluslararası bir desteğin en başta sağlanması, pek çok şeyin daha sorunsuz ilerlemesine sebep oldu. En önemlisi, kaygı uyandırıcı belirsizlikleri de böylelikle önden gidermiş oluyorsunuz.

Cenaze, Temmuz 2025 itibarıyla MUBI platformunda yayına girerek çok daha geniş bir kitleye ulaşma imkânı buldu. Filminizin dijital bir platformda gösterilmesi ve farklı coğrafyalardaki izleyicilere erişmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

Orçun Behram: Cenaze’nin MUBI gibi bir platformda yer alması, filmin geniş kitlelere ulaşması açısından çok değerli. Dijital platformlar sinema salonları için bir tehdit oluştursa da, filmlerin daha uzun ömürlü olması ve çok farklı coğrafyalardaki izleyicilere erişebilmesi açısından büyük bir imkan sunuyor. Bu dönüşüm yaşanmadan önce, Türkiye’den çıkan bir korku filminin bu kadar farklı ülkede, bu kadar geniş bir kitleyle buluşması neredeyse imkansızdı. Bu da elbette sektörün hem finansal hem de etki alanı açısından daha sağlıklı ilerlemesini sağlıyor.


Buğra Mert Alkayalar‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, X ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Cenaze: Yerli Korkuya Umut

Hikmet Kerem Özcan ile Hakkı Filmi Üzerine Röportaj

Buğra Mert Alkayalar
Alkayalar, 1998 yılında Yozgat’ta doğdu. 2020’de Anadolu Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümünden lisans, 2024’te ise aynı alanda yüksek lisans derecesini aldı. Halen Marmara Üniversitesi’nde Sinema doktorası yapmaktadır. Yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği kısa filmleriyle Altın Koza Film Festivali, FABİSAD GİO Ödülleri, H.P. Lovecraft Film Festival ve Morbido Fest gibi ulusal ve uluslararası film festivallerinde yer aldı. 2023 yılında ilk öykü derlemesi Birtakım Rivayetler, Porsuk Kültür Yayınları’ndan yayımlandı. İstanbul Kültür Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümünde araştırma görevlisi olarak görev yapan Alkayalar, sinema çalışmalarını hem akademik hem de sanatsal üretim alanlarında sürdürmektedir. Aynı zamanda dijital mecrada sinema yazarlığı yapmaktadır.

    Together: Aşkın Kozmik Korkusu

    önceki yazı

    Death of a Unicorn: Hayal Gücünün Çılgınlığı

    sonraki yazı

    Yorumlar

    Yorumlar kapatıldı.

    Bunlar da ilginizi çekebilir

    daha fazla MUBI