0

Çizgi roman uyarlaması olan The Sandman, 10 bölümlük ilk sezonuyla 5 Ağustos itibarıyla bizlerle buluştu. Dizi, yakın zamanda yayınlanan ek bölümüyle birlikte şu an Netflix kütüphanesinde. Çizgi romanlar çıktıktan yaklaşık otuz yıl sonra seyirciyle buluşan The Sandman‘in, ilk günden çoğu kişiyi ekran başına kilitlediğini söyleyebiliriz. Çizgi romanlarını okumamış biri olarak, bu evrenle tanışmak benim için heyecan vericiydi. Uzun zamandır Netflix’te basitçe tasarlanmış, hızlıca tüketelim diye üretilen yapımlardan sonra böyle ayakları yere basan, güzel bir evrenin içinde yolculuğa çıkmak çok iyi geldi.

DC Vertigo etiketiyle okuyucuyla buluşan, 10 ciltten oluşan ve Neil Gaiman’ın yazdığı The Sandman serisi, diziye dönüştürülürken kitaplara sadık kalmayı başarmış. Bunun olmasını sağlayan kişi tabii ki Neil Gaiman; çoğu eserinin diziye veya filme dönüşümünde senaryolarını başkalarına bırakmayıp kendisi de yapıma dahil oluyor. Gaiman, bu yapımda The Dark Knight filminin senaristliğini yapan David S. Goyer ve Grey’s Anatomy gibi yapımlarda imzası bulunan Allan Heinberg ile beraber çalışıyor.The Sandman Sezon 1 Dizi İncelemesi Arakat Mag Neil Gaiman David S Goyer Allan Heinberg Tom Sturridge Boyd Holbrook Patton Oswalt

Neil Gaiman’ın Yaratıcı Evrenlerinden The Sandman’e

Yazarın Good Omens, American Gods, Star Dust, Coraline gibi birçok eserinin de yine dizi/film uyarlamaları seyirciyle buluşmuştu. Özellikle Star Dust ve Coraline gibi uzun zaman geçse de aklımdan çıkmayan bu yapımların gerek kurgusunun gerekse evreninin bende ayrı bir yeri var. Yaptığı her işe yaratıcılığını katan Neil Gaiman’a saygım sonsuz.

İsminden de anlayacağınız üzere The Sandman, sonsuzlardan biri olan Morpheus isimli Düşler Kralı’nı konu alıyor. Genelde Dream (Düş) olarak adlandırılan Morpheus, sonsuzlar ailesinin büyük kardeşlerinden biri ve düşler alemini yönetiyor. Diğer sonsuzlar ailesinin üyeleri olan Destiny (Kader), Death (Ölüm), Destruction (Yıkım), Desire (İhtiras), Despair (Umutsuzluk), Delirium (Hezeyan) ile birlikte aslında insanlığa bir şekilde hizmet ediyorlar.

İlk bölümde kabuslardan birinin düşler aleminden kaçmasıyla Sandman’in onu bulmak üzere düşler aleminden ayrılışını ve dünyaya gelişini izliyoruz. Sonrasında Roderick Burgess yaptığı bir ritüel ile Ölüm’ü yakalamaya çalışırken, Sandman büyüye yakalanıp onun tarafından hapsediliyor ve eşyaları da ele geçiriliyor. Roderick Burgess, beklediği Ölüm’ü karşısında göremeyince Morpheus’tan ona bir şeyler sunmasını bekliyor. Morpheus tek kelime bile etmeyip onun istediklerini yapmayınca, yaklaşık yüz yıl boyunca evin bodrumunda hapis kalıyor. Morpheus yokken düşler dünyası ve gerçek dünya arasındaki düzen bozulmaya başlıyor. Uyuyup bir daha uyanamayan insanlar oluyor. İlk bölüm bittiğinde Sandman’in tutsaklıktan kurtulduğunu görüyoruz. Fakat ne düşler alemi ne de dünya bıraktığı gibi kaldığından, gücünü toplayıp eski düzeni sağlamak için ele geçirilen eşyalarının peşine düşüyor. Dizinin asıl olayları da bu şekilde başlamış oluyor.The Sandman Sezon 1 Dizi İncelemesi Arakat Mag Neil Gaiman David S Goyer Allan Heinberg Tom Sturridge Boyd Holbrook Patton Oswalt

Bölümler Arası Yolculuk

İlk iki bölüm kısmen yavaş bir tempoda ilerlerken sonrasında hikâye hızlanıyor ve sürükleyicilik kat kat artıyor. Sandman eşyalarının peşine düştüğünde birçok karakterle de dolaylı yoldan karşılaşmış oluyoruz ve o karakterlerin hikayelerine de yolculuk ediyoruz. Çizgi romandan uyarlama olduğundan, her bir bölüm ayrı temalara sahip ve aslında kendi içlerinde tamamlanıyor. Dizinin en sevdiğim bölümleri dört, beş ve altıncı bölüm. Dördüncü bölümde Sandman, eşyasını alan bir iblisi bulmak için cehenneme iniyor ve orada olanları izliyoruz. Lucifer ve Sandman’in düellosu, gerçekten uzun zaman konuşulacak cinsten. Fiziksel olarak değil de zihinde yapılan bir savaşı izlemek, eminim herkesi etkilemiştir.

Beşinci bölümde Sandman’in dilekleri gerçekleştiren yakutunu alan John ve onun hikayesine odaklanılıyor. Sandman onu ararken, John bir restoranda zaman geçiriyor ve bu süre zarfında oradaki insanların hepsini gerçekleri ortaya çıkartmaları için zorluyor. Bir süre sonra gerçekler, insanların kendilerine zarar vermesine sebep oluyor. Sandman geldiğinde ise John’a insanları hayatta tutan şeyin gerçekler değil de hayaller olduğunu ve onları elinden aldığında insanın yaşamak için bir şey bulamayacağını söylüyor. Bu kısım öyle derin geldi ki, insan olmanın kırılganlığı da beraberinde getirdiğini gördüm. Bizi şu an yaşamaya devam etmeye ve sabah uyanmaya kamçılayan şeyin hayallerimiz olduğu, bir bölümde bu kadar güzel anlatılabilirdi.

Altıncı bölümde Dream’in büyük kardeşi olan Death (Ölüm)’e odaklanıyoruz. Normalde çoğu kişinin aklına ölüm denildiğinde korkunç tiplemeler gelmesine karşın, Neil Gaiman ölümü hep başka düşünmüş. Yazar, bir röportajında şöyle diyor:

Ölümün mitolojik tasvirlerine baktığımda hep kapüşonlu, uzun cübbeli, kuru kafalı ve tırpanlı tasvirlere sahip gerçekten korkutucu bir karakter olduğunu görmüştüm. Oysa ben, son anlarında insanların elinden tutan ve öbür tarafa geçerken onlara arkadaşlık eden bir karakter hayal ettim.

Dediği gibi, bize bu bölümde şefkatli ve son anlarında insanlara yardımcı olan bir karakter sunuyor. Ölüme bu açıdan bakmak, aslında hepimizin sonunun olduğunu bildiğimiz bu yolculuğu dramatize etmeden, olduğu gibi deneyimlemek için de bir cesaret veriyor.

The Sandman Sezon 1 Dizi İncelemesi Arakat Mag Neil Gaiman David S Goyer Allan Heinberg Tom Sturridge Boyd Holbrook Patton Oswalt

Karakterin Ruhuna Bürünen Oyuncular

Dizinin oyuncu kadrosundaki çoğu oyuncu, karakterleri çok güzel yansıtmış. “Şu oyuncuyu beğenmedim.” diye düşündüğüm hiç olmadı. Bu da kesinlikle bir başarı. Başrolümüz Tom Sturridge, Dream karakterine çok yakışmış. İçine kapanık, sessiz, başına buyruk tavırlarını karakterin içine çok güzel yedirmiş. Tom Sturridge karakterin sadist ve güçlü yanını her ne kadar göstermese de, bir röportajında Sandman’in hapis kaldığı süre boyunca hissettiklerinden dolayı karakteri böyle oynadığını söylemiş. Game of Thrones dizisinden tanıdığımız Charles Dance (Roderick Burgess) ve Gwendoline Christie’i (Lucifer) ne kadar az görsek de, ikisi de çok iyi oyunculuklar çıkarmış. Normalde Lucifer’ın erkek olup dizide kadın olarak uyarlanmasından çoğu kişi rahatsız olsa da, ben bu halini çok sevdim. Dizinin kötü karakteri ve kabuslardan biri olan Corinthian’ı oynayan Boyd Holbrook da oyunculuğunu sevdiğim aktörlerden biriydi.

Dizinin güzel sunulmuş mesajları, alt metinleri ve evreninin derinliğinin yanında, bence bunları bu derece etkili şekilde seyirciye geçirebilmesinin sebebi, teknik olarak da başarılı ilerlenmesi. Netflix’in bu diziye önemli bir bütçe ayırması ve Warner Bros. Stüdyoları ile ortak çalışması, bu duruma destek olmuş olabilir. Dizinin sinematografisi, mekan tasarımları, kostümleri ve müzikleri çok başarılıydı ve genel kaliteyi oldukça artırmışlar. Cehennem’in ve Desire (İhtiras)’ın yaşadığı yerin mekân tasarımını ise ayrıca beğendim. Ancak dizide belki tek içime sinmeyen yer düşler alemiydi. Yeterince güzel yansıtılamamış gibi geldi. Belki de, Sandman’in uzun zaman hapis kalıp döndüğünde her şeyin eski enerjisini yitirmiş olmasından kaynaklı olabilir.

The Sandman, ilk sezonuyla her anlamda seyirciyi doyuran bir yapım olmuş. İnsanı kurgusal evreni vasıtasıyla anlam arayışına davet edip, bu yolculukta kalıpları yıkarak kendimizi uyuttuğumuz insanlık rüyasından uyandırmak için küçük adımlar atmış. İkinci sezonunun çıkıp çıkmayacağı henüz netleşmese de, şimdiden yeni sezonunu izlemeyi merakla beklediğim dizilerden biri oldu.


Esma Şahintürk Günel’in diğer yazılarına bakmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

MobLand: Kuşaklar Arası Suç Aktarımı

The Studio: Hollywood’un Komik ve Acımasız Aynası

Esma Şahintürk Günel
Yazı İşleri Direktörü

    House of the Dragon – First Episode Review

    önceki yazı

    House of the Dragon – 2. Bölüm İncelemesi

    sonraki yazı

    Yorumlar

    Yorumlar kapatıldı.

    Bunlar da ilginizi çekebilir