Ülkemizde 25 Ekim’de vizyona girecek olan Venom: The Last Dance filmini geçtiğimiz gün Gordion AVM Cinenova’nın yeni açılan Lazer IMAX salonunda izleme şansı yakaladık. Venom: The Last Dance beklenildiği gibi iyi bir film olmasa da IMAX ekranında film izlemek her zaman güzel bir deneyim. Türkiye’nin de içinde bulunduğu ekonomik buhran ve ana akım gişe filmlerinin kalite düşüklüğü sebebi ile Türkiye’de IMAX’te izlenecek filmler kültürü oluştu. Gordion AVM’de bulunan sinema salonu da Ankara’nın da ikinci IMAX salonu ve. Venom: The Last Dance’ın sinemada izlenmesi gereken bir film olduğunu söylemek güç ama IMAX’te film izlemek her zaman daha eğlenceli.
New York, New York Güzel New York
Venom’u en son Peter Parker’ı TV’de gördüğü sahnede bırakmıştık. Bu filmde ise Thanos’a ve blink’e yapılan atıf ile bu kısımlar direkt geçiştiriliyor. Filmde Spider-Man’ı bekleyen seyirciler şimdiden üzülebilirler. Peter Parker’ın ismi filmde hiç geçmezken New York’un ise bolca zikredildiğinden bahsedebiliriz. Hatta film boyunca Eddie’nin ana motivasyonu New York’a gitmek. Maalesef Venom ve Spider-Man karşılaşmasını başka bir bahara bırakıyoruz. Açıkçası bu Venom’un herhangi bir Spider-Man ile aynı ekranda olmaması beni memnun ediyor.
Konumuzdan bahsedersek; bütün symbiotların yaratıcısı olan Siyahlar İçindeki Kral Knull, symbiotların ihanetine uğrayarak Void’a hapsedilmiştir. Buradan kaçmak için kodeks adı verilen bir cihaza ihtiyacı vardır. Void’da iken symbiotların doğal avcıları olan Xenophage’leri yaratan Knull, kodeksi bulması için Xenophage’i evrenin bin bir köşesine gönderir. Kodeks ise tabi ki siyah symbiot olan Venom’dadır.
Bir taraftan ise, symbiotlar üzerinde araştırmalar yapan Dr. Payne (Juno Temple) ve General Strickland (Chiwetel Ejiofor), Venom ve Eddie Brock’u (Tom Hardy) yakalamaya çalışmaktadırlar. Eddie ise New York’a doğru bir hippi ailesi beraber gitmeye yolculuğa çıkar.
Bazı Şakalar ve Komiklikler
Venom: The Last Dance serinin diğer iki filminin taşıdığı her ögeyi taşımaya devam ediyor. İlk iki filmde olduğu gibi, cıvık ve kötü yazılmış bir Venom – Eddie Brock ilişkisi, Tom Hardy’den zayıf bir performans, kötü bir senaryo, zayıf ve CGI bir villian ve bol bol CGI savaşları. Tom Hardy’i izlemek biraz eğlenceli iken, bu filmin diğer iki filmden iyi yaptığı tek şey ana kötünün daha iyi olması diyebiliriz. Venom 1 ve 2’yi sevmediyseniz bu filmi de sevme imkânınız yok.
3 Venom filminin de en büyük problemi zayıf senaryolardı. Bunun da ana kaynağı; Spider-Man olmadan ne Eddie’nin ne de Venom’un bir motivasyonu ve amacının olmaması. Fakat Eddie ve Venom’u ilgi çekici bir karakter yapan, Peter Parker’a karşı duydukları öfke ve kıskançlık. Ortak düşmanları bu iki karakteri tek bir bütün yapmıştı. O motivasyon olmadan Venom filmlerinin altyapısı da boş kalıyor maalesef. Özellikle ikinci filmdeki Carnage karakterinin zayıflığı da buradan gelmekteydi. Ekranda birbiri ile savaşan CGI symbiotları izlemek pek de eğlenceli değil açıkçası.
Havlayan Köpek Isırır
Knull’ın bu filmde ana düşman olduğunu söylemek pek mümkün değil. Potansiyelinin de gelecekteki filmlere bırakıldığını söyleyebiliriz. Bu filmdeki ana düşmanımız, Knull’un hizmetkarı olan köpek gibi bir yaratık diyebileceğimiz Xenophage. Filmin çoğunda sadece bir tane olan Xenophage’in bütün symbiotlar üzerinde yarattığı korku gerçekten güzel işlenmiş. Filmde bolca symbiot olduğunu söylemek spoiler sayılmaz, fragmanlarda görmüştük. 6-7 tane symbiot’un bir tane Xenophage’i ile baş edememesi, gayet keyifli olmuş aslında. Birbirleriyle savaşan symbiotlardansa bir canavar olan Xenophage’leri izlemek daha zevkli. Diğer symbiotlardan da bahsetmeye çok gerek olmadığı kanaatindeyim, çoğunun özelliği Venom’dan farklı renkte olmaları sadece.
Eddie’i arabasına alan hippi ailesi filmin güzel yanlarından biri. Baba karakterini oynayan Rhys Ifans, Andrew Garfield’in başrolünde olduğu The Amazing Spider-Man’ın baş kötüsü olan Lizard’tı. Burada da düz bir hippiyi oynasa da onu izlemek, Juno Temple ile Chiwetel Ejiofor’ın boş karakterlerini izlemekten daha eğlenceliydi. Özellikle David Bowie’nin Space Oddity şarkısının da çaldığı karavan sahnesi Venom: The Last Dance‘in de en güzel anlarından biri. Aynı zamanda bu sahneler filmin yoğun ama boş aksiyon temposuna da mola verilmesini sağlıyor. Eddie’nin Vegas’ta geçirdiği 10-15 dakikalık sekans ise tamamen boş ve anlamsız bir sahne. Filmden o sahneyi çıkardığımızda akışta hiçbir değişiklik olmayacağı kanaatindeyim. Xenophage’dan kaçmak için bir yol bulan Venom, yapması gereken tek ama basit bir şeyi yapmayarak Xenophage ile karşı karşıya geliyor. Bu sebeple Venom: The Last Dance’in önceki filmlerde de olduğu gibi kendi içinde kurduğu mantığa da sadık kaldığını söylemek hala zor bir durum.
Gerçekten Son Mu?
İsmine münhasır olacak şekilde bu film, Venom Üçlemesi’nin son filmi gibi duruyor. Sony’in Spider-Man villianları ile yaptığı manasız filmler daha devam edecek gibi dursa da Venom’u belli bir süre Sony filmlerinde görmemiz pek mümkün görünmüyor. Tom Holland’lı Spider-Man filmlerinde Venom ya da Knull’u görür müyüz, görürsek Tom Hardy’li bir Venom’u mu görürüz orası bile muallakta. Benim tahminim Tom Hardy’nin Venom hikayesinin tamamen sona erdiği yönünde. Tom Holland bir gün Venom ile karşılaşırsa bu farklı bir Venom ve farklı bir aktörle olacak gibi.
İki ve üçüncü filmlerin aynı zamanda hikâye yazarı olan Tom Hardy, Venom markasını çok sahiplenmiş gibi dursa da bu markanın ona zararı, yararından daha fazla. Hardy‘nin onunla özdeşleşen metalik, boğuk ve anlaşılması güç sesi, Bane ve Mad Max gibi karakterlere çok iyi giderken Eddie Brock konusunda hiç iyi işlemiyor. Açıkçası üç film boyunca Eddie Brock’tan çok Tom Hardy’i izledik diyebiliriz.
Venom: The Last Dance, ilk iki filmde de olduğu gibi yine kötü bir film. Aynı hatalar tamamen devam ederken, Venom karakterine benim hiç yakıştıramadığım cıvıklık, serinin kesinlikle en büyük hatası. Xenophage’ler ile symbiotların kavgasını izlemenin zevkli olduğunu ise asla inkar edemem. İlk iki filmi sevdiyseniz, Venom: The Last Dance‘i de izleyebilir ve fazlasıyla keyif alırsınız. Onun haricinde tavsiye edebileceğim bir film değil maalesef.
Batuhan Oğuz’un diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar