Daha öncesinde Border, Holy Spider gibi filmlerin yönetmenliğini yapan Ali Abbasi, bir Trump biyografisi olan The Apprentice ile beyazperdeye geri dönüyor. Filmin başrollerini ise Sebastian Stan, Jeremy Strong ve Maria Bakalova paylaşıyor.
The Apprentice, Donald Trump’ın 70’li ve 80’li yıllarda dönemin acımasız ve nüfuzlu avukat Roy Cohn ile tanışması odağında şekilleniyor. Roy Chon, bir süre sonra Trump’ın akıl hocalığını yapmaya başlar. Genç bir emlakçı olan Trump, Chon’un tavsiyeleriyle hayatta başarılı olmaya ve New York içerisinde önemli binalara sahip olmaya başlar. The Apprentice, Donald Trump’ın New York’u nasıl ele geçirdiğine, değişen hayatının odağında yaşadığı karakter değişimlerine karanlık ve biyografik bir bakış sağlıyor.
Trump’ın Açıklamaları ve Engellemeler
Donald Trump’ın dönemsel bir biyografisi olan The Apprentice, Trump’ın yeniden aday olduğu seçim yarışına 24 gün gibi bir süre kalmışken, 11 Ekim’de Amerika’da vizyona girdi. Ülkemizde ise Amerika’dan bir hafta sonra 18 Ekim tarihinde vizyona giren filmin, yapım süreci Trump’ın seçim yarışı dolasıyla birçok spekülasyona ve zorluğa neden oldu. The Apprentice, Cannes Film Festivali’nde ilk gösterimini yaptıktan sonra uzun bir süre dağıtımcı bulmakta zorlandı. Trump destekçisi olan Dan Snyder, filmin “Başkanın iyi bir tasviri olduğu” izlenimine kapılarak filme para yatırdı. Fakat eski başkanın, saç derisi küçültme ameliyatı, ilaç bağımlılığı, eşine ettiği tecavüz sahnelerini barındıran filmi izlediğinde salonu terk etmek zorunda kaldı. Synder’ın filme müdahale etme durumu üzerine tartışmalar olsa da para yatırdığı şirket olan Kinematics’in avukatları filmin yayınlanmaması için mücadele ettiler. Yazın sonuna doğru Kinematics şirketi film içerisindeki hissesini sattı ve bağımsız dağıtımcı “Briarcliff Entertainment” filmi Amerika ve Kanada’da yayınlamak için satın aldı.
Trump, film için avukatları aracılığıyla film ekibine bir sürü durdurma ihtarı gönderdi. Trump‘ın kampanya iletişim direktörü Steven Cheung, bir açıklamasında şunları söyledi;
” Kamala’ya karşı yürütülen yasadışı cadı avlarında olduğu gibi, bu, kasım ayından hemen önce, Başkan Trump’ın Beyaz Saray’ı geri alacağını ve seçtikleri adayı yeneceğini bilen Hollywood elitlerinin seçimlere müdahalesidir. Bu ‘film’ saf kötü niyetli bir iftiradır, asla gün yüzüne çıkmamalıdır ve yakında kapanacak olan indirimli film mağazasının DVD bölümündeki bir indirim bölümünde yer almayı bile hak etmiyor. Bu film, doğrudan çöp yangınına ait.”
Donald Trump filmin ekibinde yer alanları bir “pislik” olarak gördüğünü dile getirdi. Film ekibini haklarında yasal işlem başlatmakla tehdit etti. Filmi “sahte ve sınıfsız” olarak nitelendirdi, ve gişede “fiyasko” olmasını umduğunu söyledi. Ayrıca, filmin ele aldığı eski eşi Ivana Trump ile ilişkisine dair oldukça sert açıklamaları oldu;
“Eski eşim Ivana, kibar ve harika bir insandı ve vefat ettiği güne kadar onunla harika bir ilişkim oldu. Bu çöp yığınının yazarı, uzun zamandır itibarsızlaştırılmış, aşağılık ve yeteneksiz bir yalaka olan “Gabe Sherman” bunu biliyordu ama görmezden gelmeyi seçti.”
Filmin başrolleri Sebastian Stan ve Jeremy Strong ise başkan adayının filme yönelik eleştirilerinin şiddeti kışkırtmasından endişe duyduklarını söyledi. Trump‘ın “insan pisliği” ifadesini kullanmasına dikkat çeken Strong, bu terimin “Hitler, Stalin ve diğer diktatörler tarafından da kullanıldığını” söyledi. Sebastian Stan ise filmin Trump’ın hayatına “üç boyutlu bir bakış” sağladığı için “minnettar olması gerektiğini” söyledi.
Niteliksiz Bakış Açısı
The Apprentice’ın oldukça zorlu ve meşakkatli yapım sürecinden biraz uzaklaşıp filme odaklanırsak; Ali Abbasi, Trump’ın gençlik döneminden yükselişine Sebastian Stan’in iyi oyunculuğuyla bir portre sunuyor. Abbasi’nin perspektifinde, genç Trump; insanlar tarafından alay edilen, içki içemeyen, etrafa kusan ve aile mülklerinde kalan kiracılardan kira toplarken şiddete maruz kalan bir figür. Roy Chon ile tanışması sonrası yükselişini gördüğümüz kibirli Trump; kazandığı yüksek ünle onu bu noktaya getiren kimseyi görmüyor, yalnızca menfaatini düşünüyor. Eşine tecavüz ediyor, hayatının baş mimarı olan Roy Chon’u bile hayatından silebiliyor, uyuşturucu kullanıyor, liposuction yaptırıyor ve saç derisini aldırıyor. Ali Abbasi, hikayeyi Roy Chon ve Trump üzerinden kurguluyor. Ancak bu kurgu çoğu noktada yüzeysel bir kitap anlatısı gibi duruyor. Bahsedilen şeyler Trump’ın hayatını az çok bilen insanların bildiği şeyler. Bu yüzden film, Trump’ın yaşadığı hayatı yalnızca doğrudan görüntüye çeviren, yönetmen imzası taşımayan ve Trump’a dair ayrı bir dil yaratamayan bir yapım olarak kalıyor.
Roy Chon, New York’ta güçlü siyasete sahip, homoseksüel fakat bir yandan homofobik, ırkçı ve başarılı bir avukat olarak tasvir ediliyor. Roy’un filmin sonlarına doğru AIDS hastalığı üzerinden yaşadığı çöküş fazla yüzeysel kalıyor. Bu durum, Trump’ın onun yanına yaklaşmak istememesi ve oturduğu yerleri dezenfekte ettirecek düzeydeki homofobik bakış açısını göstermekle sınırlı kalıyor. Filmin kurgusunu yaptığı ikili ilişki, hikayenin finaline doğru nereye yol aldığı belli olmayan bir ilişkiye dönüşüyor. The Apprentice, biyografi filmlerin en zorlu matematiği olan, iyi tasarlanmamış zaman atlamaları ve yüzeysel anlatımın tuzağına düşüyor. Trump’ın değişimi bir anda karikatürize bir şekilde yaşanıyor. Filmin ilk yarısında neredeyse Trump ile empati kuracağımız karakter yazımı sunuluyor. Ancak bu karakter, bir anda kibir ve menfaat yığınına sahip birine dönüşüyor.
Zaman Atlamaları ve Yüzeysellik
The Apprentice’ın yükseleceği noktada bir duraksama yaşamasının sebebi, ani bir şekilde yapılan zaman atlamaları kaynaklı. En büyük zaman atlamasından sonra Trump ile Cohn yer değiştiriyor. Bir nevi çırak ustayı geçiyor. Trump’ın yaşadığı yozlaşma, yolsuzluk ve kibir değişimi gözümüze çarpıyor. Fakat bu büyük atlama gerektiğinden daha fazla noktayı kafamıza birleştirmeye itiyor. Filmin ikinci yarısının çoğunluğu komedi skeci hissiyatı veriyor. Neredeyse, hiçbir şey anlatmayan sinema diliyle “mockumentary” edasına bürünüyor. Filmin kazanmanın şartları olarak belirlediği; “1- Saldır, saldır, saldır.” “2- Hiçbir şeyi kabul etme, her şeyi inkar et.” ”3-Ne olursa olsun, zaferi iddia et ve asla yenilgiyi kabul etme.” taktikleri “propaganda” kavramının önemli unsurlarından. Fakat The Apprentice’ın tüm başarıyı bu üç kavramla sınırlaması filmin ne kadar yüzeysel kaldığının bir göstergesi oluyor. Bu taktik kullanımı Trump’ın bakış açısını yansıtmak için bir kolaylık sağlıyor . Ancak yine bu yöntemleri uygulayan herkesin Trump olmayacağını bize gösteren daha derin bir anlatı gerekiyor.
Film, derinlik katacağı noktalara hiç değinmeden, sözlük görevi görmeye çalışıyor. Karanlık ya da farklı bir yaklaşımı ele alacak gibi göründüğü anlarda, bir sonraki sahnede hemen yüzeysel bir bakış açısına geri dönüyor. Böylece, Trump’ın karakterinin gelişimi tam olarak derinleşmeden, yüzeysel bir anlatıyla geçiştiriliyor. Trump’ın “Trump Towers”ın açılışında babasıyla yaşadığı sahne gibi sahneler filmin derinliği güçlendirecekken. Film gerçek hayattaki televizyon görüntülerini Sebastian Stan ve Maria Bakalova üzerinden yineleyip bir Instagram kesitine dönüşmeyi tercih ediyor.
The Apprentice‘in en büyük hayal kırıklığına gelirsek, Succesion’da inanılmaz bir performans gösteren başarılı oyuncu Jeremy Strong, filmde şaşırtıcı bir şekilde fazlasıyla yetersiz duruyor. Karakterine detaylı bir yaklaşım sergilemeyi denese de bu çaba gerçekçi durmuyor. Oyuncunun geçen günlerde Succesion dizisinde canlandırdığı Kendall Roy hakkında karakterin kendisini “çok mahvettiğini” ve “bazen neşeyle bağını kaybettiğini” söylemişti. Bu durum sanki biraz beyazperdeye yansımış gözüküyor. Dizideki ödüllere doymayan performansının ardından, başka bir karakter ile özdeşleşmekte zorlanması muhtemel. Bunun yanında Sebastian Stan filmin ilk yarısı başta olmak üzere iyi bir oyunculuk sergiliyor.
The Apprentice, hikaye ilerledikçe genç Trump’ın nasıl karanlık bir personaya dönüştüğünü bize sunuyor. Fakat bunu, Trump’ın en bilinen gerçekleri ve fazla yüzeysel bir anlatımla yaptığı için, film Trump’ın hayatına dair bir biyografi kitabının değiştirilmeden beyazperdeye aktarılmış hali gibi duruyor.
Ahmet Duvan‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar