0

Netflix, son zamanlarda ünlü yıldızları kadrosuna dahil eden ama derinlikten yoksun olan filmlerle gündeme gelmeye başladı. 11 Ekim tarihinde yayınlanan Lonely Planet filmi ise bu listenin en yüksek sıralarındaki yerini aldı. Susannah Grant’in yönettiği, başrollerinde Liam Hemsworth ve Laura Dern’in yer aldığı bu romantik drama, izleyiciyi duygusal bir yolculuğa çıkarmayı hedeflese de hem karakter gelişimi hem de hikâye anlatımı açısından hayal kırıklığı yaratıyor. Filmi izlerken kendimi sık sık konudan kopmuş halde buldum ve filmdeki etik değerler üzerinde düşünmeye başladım.

Lonely Planet Film İncelemesi | Arakat Mag

Romantizmden Uzak Romantik Bir Film

Filmin merkezinde, boşanma sürecindeki ünlü yazar Katherine’in hikayesini görüyoruz. Katherine, yazdığı yeni kitaba odaklanmak ve kendini yenilemek amacıyla Fas’a bir yazar kampına gitmeye karar verir. Ancak burada, Owen ile tanışması ve bir araya gelmesi, atmosferi karmaşık hale getiriyor. Owen, bu tatili yeni ün kazanmış olan sevgilisinin başarısını kutlamak ve ilişkiyi yeniden canlandırmak için bir fırsat olarak görüyor. Çalkantılı bir geçmişe sahip olan çiftin, ilişkilerinin son anlarına tanıklık ederken seyahat boyunca yaşanan olaylar ilişkinin kötü bir noktaya evrilmesine sebep oluyor. Fakat bu ilişkideki gerilim ve çatışmalar, filmin genel akışında derinlemesine işlenmiyor. Bu bağlamda Lonely Planet, izleyiciye bir aşk hikayesinin ötesinde, varoluşsal sorgulamalar sunmayı denerken, karakterlerin iç dünyalarına inecek derinliği bir türlü yakalayamıyor.

Film dramatik bir yolculuk sunuyormuş gibi görünse de aslında birçok sahnede büyük olayların yaşanmaması, bende zaman zaman sıkılma hissini yarattı. Romantik bağların yoğunluğu eksik. Karakterlerin hislerine bir türlü erişilemiyor. Katherine’in yaşadığı içsel çatışmalar ve Owen ile olan ilişkisi, genellikle yüzeysel bir anlatımla geçiştiriliyor. Örneğin, Owen’ın Katherine’e olan ilgisi veya sevgilisini aldatma teması derinlemesine araştırılmıyor, dolayısıyla bu gibi temalar da filmin akışında sıradan bir unsur haline geliyor.

Lonely Planet Film İncelemesi | Arakat Mag

Samimiyetsiz ve Zorlama

Başka bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde hem Liam Hemsworth hem de Laura Dern’in başarılı performansları ile tanınan oyuncular olmalarına rağmen, romantizm ve tutkudan uzak seyirciye hiçbir çekim veya kimya hissettiremeyen bir çift portresi çiziyor. Özellikle Liam Hemsworth’un karakterinde, abisi Chris Hemsworth’un sempatisini yakalamaya çalışan bir oyunculuk çabası dikkatimi çekti. Her ne kadar sempatik biri gibi görünmeye çalışsa da bakışlarının arkasındaki samimiyetsizlik beni rahatsız etti ve bu durum filmin temposundan ve duygusal bütünlüğünden uzaklaşmama sebep oldu. Ayrıca, filmdeki diyalogların zorlama ve yapay hissettirmesi, bende duygusal bağ kurmayı zorlaştırdı. Laura Dern gibi yetenekli bir aktrisin bile bu zayıf senaryoda kaybolması, filmin başarısızlığının başka bir göstergesi.

Lonely Planet, izleyiciye aldatma, sadakatsizlik ve ilişkilerdeki uyumsuzluk gibi derin temalar sunmaya çalışsa da bunların işleniş tarzı oldukça yüzeysel kalmış. Katherine ve Owen’ın ilişkisini sorgulanırken, izleyicinin aklındaki sorular derinlikten yoksun yanıtlarla geçiştiriliyor. Bu anlamda film, izleyicilere etik ve ilişkisel sorunlar üzerine düşünmeye teşvik etmekten çok daha yüzeysel bir anlatım sunuyor.

Bu süreçte, izleyici olarak kendimi filme odaklamakta zorlandım ve kafam etik konulara yöneldi. Bir insan, sırf başka biriyle uyum sağlayamadığı için ondan uzaklaşma kararı aldığında bencil mi olur? İlişkilerde ortak paydalar bulunamıyorsa, bu ilişkinin sürdürülebilir olmadığını fark etmek ne kadar doğru? Film boyunca bu sorular zihnimi meşgul etti, ancak film bu sorulara yanıt aramak yerine yüzeysel bir hikâyede takılı kaldı.

Lonely Planet, derinlikten yoksun, sıkıcı ve inandırıcılıktan uzak bir romantik drama. Film boyunca yaşanmayan olayların dramatize edilmesi, karakterlerin yüzeysel işlenmesi ve duygusal yoğunluktan tamamen uzak bir senaryo, izleyiciye hiçbir anlamlı bağ sunmuyor. Yapacak bir şeyiniz olmadığında belki zaman öldürmek için tercih edilebilir, ancak etkileyici bir romantik dram arayanlara kesinlikle önermiyorum. Netflix’in sıradan filmler zincirine bir yenisi daha eklenmiş oldu.

Nil Su Çakmak’ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

The Apprentice: Trump’ın Yükselişi

Smile 2: Gülümsemenin Korkutucu Bulaşıcılığı

Nil Su Çakmak
Bilkent Üniversitesi İletişim ve Tasarım Bölümü öğrencisi. Film izlemek, hayatının en büyük tutkularından biri. Boş zamanlarını tasarım yaparak değerlendirirken, aynı zamanda yaratıcı bir tasarımcı olarak çalışmalarını sürdürüyor.

    The Apprentice: Trump’ın Yükselişi

    önceki yazı

    Uzumaki: Deliliğin Sonsuz Sarmalı

    sonraki yazı

    Yorumlar

    Yorumlar kapatıldı.

    Bunlar da ilginizi çekebilir