0

Letonyalı yönetmen Gints Zilbalodis, izleyicinin karşısına beş yıl aradan sonra ikinci uzun metrajı Flow ile çıkıyor. İlk uzun metrajında olduğu gibi Flow da animasyon, macera ve fantastik türleriyle tanımlanıyor. Diyalogsuz olmasıyla seyircinin dikkatine talip, hareketlerden ve ortam seslerinden müteşekkil Flow’un temposu bir an bile düşmüyor.

Flow Film İncelemesi | Arakat Mag

Felaketin Ayak Sesleri ve Bir Araya Getirdikleri

Flow, kara bir kedinin ormanın içinde dolanırken birkaç köpek görmesiyle başlıyor. Köpekler yakaladıkları balık için kavga ederken, atılgan kedi balığı kapıp kaçıyor. Sürüyle arasındaki kaçma kovalamaca tam da böyle başlıyor. Nihayetinde kara kedinin izini sürmeyi başaran tek köpek, sarı Labrador Retreiver oluyor. Ormandaki terk edilmiş eve ulaşan kara kedi ile ona uzaktan bakan Labrador Retreiver yaklaşan felaketin, yani geyik sürüsünün ayak seslerini duyup kaçtıkları, büyük su kütlesini görüyor.

Labrador Retreiver, su seviyesi yükseldiğinde diğer köpeklerin olduğu bota binerek uzaklaşıyor. Kara kedi ise büyük kedi heykeline tırmanıyor ancak su kütlesi heykeli tamamen kapladığında suya atlamaktan başka çaresi kalmıyor. Yelkenli tekneye çıkabildiğinde gördüğü Hint domuzuna benzeyen kemirici hayvandan uzak duruyor. Kara kedi, bir sonraki sabah geniş beyaz kanatlı, sarı gagalı kâtip kuşunun yelkenliye konduğunu fark ediyor, dengesini kaybedip suya düşüyor. Boğulmak üzereyken kendisini bir balinanın sırtında buluyor. Ardından oradan alınıp kâtip kuşunun ayakları arasında yelkenliye bırakılıyor.

Kara kedi tekneye döndükten sonra Hint domuzuna benzeyen hayvana hırlayarak gücünü gösteriyor. Bu sayede ele geçirdiği direksiyonu bir yıkıntıya yanaştırıyor. Burada, bir sepetin içine eski nesneleri dolduran halka kuyruklu lemur, hikâyeye dahil oluyor. Hint domuzuna benzeyen hayvanın lemurun sepetini yelkenliye çekmesiyle dahil oluyor demek yanlış olmaz. Akla Nuh’un gemisini getiren yelkenli, Hint domuzuna benzeyen kemirgen, lemur ve kara kediden oluşan as kadroya eklenen karakterlerle yoluna devam ediyor.

Flow Film İncelemesi | Arakat Mag

Sana Benzemeyenle Dost Olabilmek

Filmin başlarında balığını çaldığı için kara kediyi kovalayan Labrador Retreiver, yelkenliden inen kadroyla karşılaşıp onlara sevecen davranıyor. O sırada kâtip kuşu sürüsü ortaya çıkıp lemur, kara kedi ve köpeği geniş bir yeşillikte köşeye kıstırıyor. Onları kurtaran ise kara kedinin korkup denize düşmesine sebep olan kâtip kuşu oluyor. Kendi türüne diklenmesi bir düelloyla ve kanatlarının onunla aynı cins diğer kuş tarafından ezilmesiyle sonuçlanıyor. Devasa kanatlarını açan iki kuşun çizimleri ve sahnenin kurgulanma biçimi ise oldukça epik.

Kanatları ezildikten sonra uçamayan ama kendini kaptanlığa uygun gören kâtip kuşu ile Labrador Retreiver cinsi köpek, yelkenlinin as kadrosuna katılıyor. İlerleyen sahnelerde köpeğin oyuncu karakteri, kara kedinin “beni rahat bırak” tavrıyla çatışıyor. Bu sırada olan, köpeğin oyuncak olarak kullandığı lemurun cam küresine oluyor. Denize düşen cam küreyi kurtarmaya çalışan kara kedinin ve Hint domuzuna benzeyen kemirgenin çabaları boşa gidiyor. Ne olursa olsun kendi doğalarına uygun hareket eden karakterler birlikte yaşamayı, birbirlerini kollamayı öğreniyorlar.

Yelkenlideki lemur, başka bir teknedeki lemurları yanına çağırdığında kedi onları korkutup kaçırıyor. Bu hatasından ders çıkaran kara kedi, yağmurlu havada dışarıda kalan köpekleri yanlarına almak istemediği için patronluk taslayan kâtip kuşuna dikleniyor. Üstelik kedi suya düşe düşe yüzmeyi öğreniyor. Bu sayede başta niyeti kendini beslemek olsa da yelkenlideki herkesi besleyecek kadar balık avlayabildiği keşfediliyor. Paylaşmak, felaketten kaynaklanan yolculuğun onlara öğrettiği şeylerden belki de en önemlisi.

Yansımalar ve Aynalar Dünyasında Yolunu Bulmak

Hava durumu kötüleşip kara kedi tek başına kaldığında animasyonun türü maceranın yanı sıra fantastiğe de yaklaşıyor. Başından beri tutarlı bir evreni olan Flow, kara kediyi ışıklar ve yansımalardan oluşan bir felaket senaryosunun içine atıyor. Yer yarılsa, hava kararsa da kara kedi ormanın içinde dostlarını bulmayı başarıyor.

Köpekleri yelkenliye kabul ettiklerinde aynası kırılan lemur, elindeki aynasından gözünü ayırdığı ufak bir an yanından geçen kara kediyi fark ediyor. Yelkenlide seyahat eden kadro yavaş yavaş bir araya geliyor. Ne var ki geyik sürüsünün ayak sesleri bir defa daha duyulduğunda kara kedinin dürtüleriyle hareket ettiği görülüyor. Hem yelkenlideki arkadaşlarına sadık hem de merakına yenik bu kedi Flow’un ana karakteri olsa da diğer karakterleri gölgede bırakmıyor.

Bol Çağrışımlı Ama Özgün

Yelkenlide hayvan görüntüsünün akla ilk olarak “Nuh’un Gemisi” meselini getirmesi kaçınılmaz gibi duruyor. Takip edilen karakterin kara kedi olması, Julian Barnes’ın 10 Buçuk Bölümde Dünya Tarihi kitabının ilk kısmında bir tahta kurusunun gözünden anlatılan Nuh’un Gemisi versiyonunu çağrıştırıyor. Tabii Flow‘da kara kedi olayların merkezinde olmasına rağmen, yaşadıklarını sözlü biçimde ifade etmiyor.

Filmi izlerken George Orwell’ın en bilinen iki eserinden biri olan Hayvan Çiftliği’yle ortak tema aramak da çok normal. Ancak Flow’un, sözünü ettiğim hikâye ya da eserlere öykündüğünü söylemek kurulan dünyaya haksızlık olur. Zira zamanla yelkenlinin bir parçası haline gelen her karakter, türünün diğer üyelerine çok benzemekle beraber, bir o kadar da özgün. Diyalog kullanmadan bunu izleyiciye geçirebilmekse çok büyük bir başarı.

Flow Film İncelemesi Arakat Mag

Letonya’nın Oscar Adayı

Senaryosu Gints Zilbalodis ve Matiss Kaza tarafından yazılan Flow’un dünyası göze olduğu kadar kulağa da hitap ediyor. Karakterlerinin tamamı hayvanlardan oluşan film, hayvanların görüntü ve seslerini gerçekçi bir şekilde ekrana taşıyor. Su, adım, rüzgâr gibi hiçbir ortam sesi es geçilmeden yaratılan Flow, izleyiciyi filmin atmosferinde tutmak için elinden geleni yapıyor. Karşılığını da ödül sezonunda çektiği ilgi ve kazandığı ödüllerle alıyor.

Flow, ilk defa Cannes Film Festivali’nin alışılmadık tarzdaki geleneksel olmayan 20 filmin gösterildiği “Belirli Bir Bakış” bölümünde yarıştığında fark edildi. Ardından Fransa’nın güneyindeki Annecy kentinde düzenlenen Annecy Uluslararası Animasyon Film Festivali’nde aday olduğu beş dalın dördünün kazananı oldu. Adından aday olduğu Altın Küre, Bağımsız Ruh Ödülleri ve Oscar Ödül töreninde de söz ettirecek gibi duruyor.


Burcu Demirer‘in diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Moana 2: Serinin Kaybolan Büyüsü

The Wild Robot: Büyümek ve Annelik Üzerine

Burcu Demirer
27 yaşında, İstanbul'da yaşıyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Halkla İlişkiler ve Karşılaştırmalı Edebiyat okudu. Metin yazarı olarak çalışıyor. Edebiyat, sinema ve tiyatro aracılığıyla yarınki yüzünü keşfediyor.

    Dune: Prophecy 4. Bölüm İncelemesi: Söylenti Paniğe Hizmet Eder

    önceki yazı

    That Christmas: Noel Ruhu Arayışı

    sonraki yazı

    Yorumlar

    Yorumlar kapatıldı.

    Bunlar da ilginizi çekebilir