House of the Dragon kaldığı yerden devam ediyor! Sezonun ilk yarısını geride bırakmamızın ardından olayların iyice kızıştığına şahit olmuştuk. Uyku Kalesi Savaşı’nın ardından yaşanan gelişmelerin ön plana çıktığı bölüme dilerseniz göz atalım. Yazının kalan kısmı bölüm hakkında bolca spoiler içermektedir. Henüz izlemediyseniz, izlemenizin ardından okumanızı tavsiye ederiz.
Rhaenys’in Ardından
Bölümle ilgili konuşmaya geçmeden önce sezonun ilk yarısı hakkında kısa bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Geride kalan dört bölüm aslında internette çokça tartışıldı. Hatta iyi bölümler olmasına rağmen, House of the Dragon‘un eleştiri yağmuruna tutulduğunu söyleyebilirim sanırım. Bu eleştirileri kendimin de yaptığını söylemeliyim. Fakat ortada şöyle bir durum var: Gayet iyi bölümler olsa da ilk sezona baktığımızda bu sezonun daha sönük geçtiği söylenebilir. Alışılan kalite seviyesinin yanına Game of Thrones‘un son iki sezonunda yaşanılan hayal kırıklıklarının akıllara gelmesi sebebiyle bu eleştiriler biraz abartı olabiliyor ne yazık ki.
Hatırlayacağımız üzere, son bölümde Rhaenys ve ejderhası Meleys’e veda etmiştik. Yeşiller tarafının bu zaferi halka göstermek için yaptığı hamlenin pek de işe yaramadığını görüyoruz. Targaryen hanesinin sembolü olan ejderhaların bu şekilde aciz ve güçsüz gösterilmesi ise pek akla ve mantığa uygun değil açıkçası. Bu durumun halkı etkilediğini söylemek ise pek mümkün değil. Aegon’un fare avcılarını asıp halka sergilemesiyle başlayan korkuyla halkı bastırma imparatorluğu, temelde aynı eylemi farklı bir biçimde göstermeye devam ediyor.
Hemen akabinde yaşanan konsey sahneleri ise iki tarafın da karışıklıklarını net bir biçimde yansıtıyor. Aegon’un durumunun kritik olduğu bilgisiyle birlikte, Yeşiller’in yeni, geçici de olsa bir varis tartışmasına girdiğini görüyoruz. Alicent’in bu noktada kendini öne sürmesi üzerine, konseyin farklı bir fikir sunması Siyah konsey sahnesiyle bağdaştırılınca dönemin zihniyetini anlamamıza yardımcı oluyor. Konu savaş olunca, kadınların yeterince etkileyici olmadığı fikrinde olan taraflar, Orta Çağ’ın erkek hegemonyası zihniyetini sürdürmekte kararlılar. Evrende yıllar önce Visenya diye bir karakterin yaşamadığını bilsek, kendilerine inanacağız.
Nehir Toprakları Ve Daemon
Daemon tarafı ise biraz karmaşık gidiyor. Blackwood’larla aralarında geçen konuşmalarda kirli işleri yapmalarını söylemesi, savaş etiği standartlarına bakınca oldukça aşağılık bir hareket. Özellikle Rhaenyra’nın doğru yoldan gitme felsefesinin Daemon için hiçbir anlam ifade etmediğini anlıyoruz. Daemon ile ilgili en önemli gelişmelerden bir tanesi, hala Daemon olarak kalmaya devam etmesi. Belki Rhaenyra ile olan birlikteliğinden sonra değişmiştir temennileri belli ki hiç işe yaramamış. Karakterin ilk sezondan beri motive olduğu taht için doğru adayın kendisi olması fikri hala devam ediyor. Daemon ve Rhaenyra’nın bir sonraki konuşmasını oldukça merak etmeye başladım; açıkçası, aralarındaki bu gerginlik artmaya devam ederse oldukça ilginç şeyler izleyebiliriz.
Prens Jacaerys’in Freyler ile gerçekleştirdiği sahneler ise oldukça kritik. Game of Thrones döneminde Red Wedding ile birlikte bütün dünyanın nefretini kazanmayı başaran haneye tekrar konuk oluyoruz. Hane hakkında tıpkı o dönemdeki gibi değişmeyen tek şey, kontrol ettikleri geçit. Geçidin önemini tekrar tekrar gördüğümüz evrende, Walder Frey’den de hatırladığımız üzere, hane genetik olarak iyi pazarlıkçı. Buradaki en önemli detay elbette Harrenhal’ı istemeleri. Rhaenyra’nın bu noktada doğru bir karar vermesi gerekiyor. Diz çökmeleri ve geçit karşılığında Harrenhal’ı vermek, Daemon’u daha da sinirlendirmek anlamına geliyor. İlerleyen bölümlerde mutlaka tekrar değineceğimiz bu konu, belki de ikili arasındaki bağların iyice kopmasına sebep olacak.
Daemon tarafından Harrenhal’ın tekrar inşa edilerek güçlendirilmesi ise oldukça akıllıca bir karar. Toplanan ordunun konumlanması için diyardaki en uygun birkaç kaleden biri olması stratejik olarak oldukça önem arz ediyor. Bölümler arasında gitgide artan Daemon ve Alys sohbetleri oldukça keyifli olmaya devam ediyor. Alys’in sarkastik kişiliğinin Daemon’un kırılgan egosuyla çarpışmasını izlemek, izleyiciyi eğlendiriyor. Bu sahnelerde dikkat edilmesi gereken noktalar elbette genellikle Alys’in cümleleri. Bu serinin foreshadowing stratejisini ne kadar sevdiğini biliyoruz; karakterin kurduğu bazı cümleler ilerisi için spoiler içeriyor olabilir. Blackwood’ların ise Nehirova lordlarından tepki çekmesi, Daemon için sıkıntılı bir sürecin başlangıcı olabilir. Yıllardır birbirlerini boğazlamaya çalışan Bracken ve Blackwood hanelerinin savaşlarına istemeden dahil olan haneler, ileride bu yaşananları unutmayacaklardır.
Geri Kalan Detaylar
Bölüm içerisindeki en önemli olaylardan bir tanesi kuşkusuz Kralın Şehri’ndeki halkın huzursuzluğu. Özellikle bu sahnelerin Hugh Hammer karakteri üzerinden verilmesini çok beğendim. Hikayenin ilerleyen safhalarında kritik bir karakter olacak olmasının yanı sıra gerçekleştireceği eylemlerin bir temele dayandırılması çok doğru bir karar. Bölüm içerisindeki Corlys sahneleri ise dilerim ki karakter için bir kırılma noktası olsun. Burada kendime bir eleştiri yapacağım: Karakterin kitaplarda Kraliçe’nin Eli olduğunu bilsek de dizide henüz o rolü yeni aldı. Bundan önceki yazılarımda o bilgiye dayanarak ve ilk sezondaki karizmatik Siyah Konsey sahnesi üzerine böyle bir çıkarım yapmıştım.
Driftmark’ın varisinin kim olacağı sorusu, bölümler ilerledikçe vurgulanmaya devam ediyor. Hayatında deniz görmemiş varislerine bırakmak konusunda isteksiz olmasının yanı sıra, Baela’dan da kendi isteğine yakın bir cevap alması, ilerleyen bölümlerde Alyn ve Addam karakterlerinin daha da ön plana çıkması anlamına geliyor. Bölümün sonunda yaşadığımız Jacaerys ve Rhaenyra konuşması ise oldukça önemli. Sayı olarak ejderhalarda üstün olsalar da bu ejderhaların binicilerinin olmaması konusuna sonunda değinildi. Targaryen kanı taşıyan kişilerden elde edilmeye çalışılacak bu sürücülerin bulunması kısımlarında epey tuhaf sahneler izleyebiliriz.
Artık klasikleşen tarzıyla savaş bölümünün ardından, daha temponun yavaşladığı, ayakları yere basan bir bölüm izledik. Tempo yavaş aksa da bölüm içerisinde çok fazla olay yaşandı ve bu olayların neredeyse hepsi gelecek için oldukça önem taşıyor. Ben bölümü genel olarak çok beğendim. Sezon finaline üç bölüm kaldığı noktada, önceki bölümlerde hoşuma gitmeyen şeyler yaşansa da, hepsinin altını doldurarak ilerliyor ve en azından tutarsız olan konularda yavaş yavaş anlam kazanmaya başlıyor. Bir bölümün daha sonuna geldik. Haftaya yeni bir House of the Dragon bölümünde görüşmek üzere!
Ali Can Bartu Sakarya‘nın tüm yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar