Natalie Dormer’ın ne kadar sevsem de bir gerçeği kabul etmek gerek. Dormer’ın kariyerinde en başarılı olduğu yer televizyon. Beyazperde’de hala “vay be” diyebileceğimiz bir Dormer performansı izlememekle beraber filmleri için de övgü dolu cümleler kuramadık. Tudors ve Game of Thrones ile kalbimizde taht kuran İngiliz aktriss, solo çalışmalarında ancak “eh işte” kıvamında kaldı. The Forest sonrası In Darkness ile karşımıza çıkan Dormer, Zero Patient’ı hala izlemedim, bu sefer filme ağırlığını koysa da filmin kendisi bir ağırlığa sahip değil. Yönetmenliğini 2011’den beri kocası olan Anthony Byrne’nin yaptığı filmin senaryosunda hem kendisi hem de kocası var. Başrolünü de tabii ki kendisinin üstlendiği film senenin orta halli filmlerinden biri olarak vizyondaki yerini alıyor. Yine de, filmin artıları yok değil.
Konusuna değinecek olursak… Kör bir müzisyen, tabii ki Natalie Dormer, üst komşusunun(Emily Ratajkowski) intiharının bir cinayet olduğu konusunda emindir. Bu ısrarı da başını belaya sokacaktır. Sakin ve güvenli günleri zamanla tehlikeli ve tehdit dolu bir serüvene dönüşür. Fakat kör müzisyenimiz de az değildir.
Kocası ile kafa kafaya verip yazdıkları In Darkness, bizim ülkemize kıyasla fazlasıyla zekice, Amerikan sinemasına göre ortalama, ufak nüanslar harici fazla yeniliği olmayan, orta şekerli bir film. Katil peşimde hikayesini bir anda casus hikayesine döndürmeyi başaran film bunu pek de fena yapmıyor. Az da olsa alacalı, yer yer şaşırtmalı hikayesi sizi filmin içinde tutmayı başarıyor, hiçbir zaman sıkmıyor. Fakat In Darkness, bence, senaryosundan çok Dormer’ın cüretkar sahneleri ve kocasının mükemmel yönetmenliği ile ön plana çıkıyor.
Kadrosunda, Dormer’ın daha önce Game of Thrones’da az da olsa beraber çalışma fırsatı bulduğu Ed Skrein, birçoğumuzun nasıl oyuncu olduğunu anlamadığımız Emily Ratajkowski, Joely Richardson ve James Cosmo’nun olduğu filmin tabii ki göze çarpanı başrolü Natalie Dormer. Cüretkar sahneleri ile ben buradayım diyen oyuncu, sevenlerinin gene gönlünü çelecek. Benim çeldiği gibi. Natalie Dormer, Susam Sokağı’nda oynasa yine izlerim. Fakat yönetmenlik…
Anthony Byrne; 2018’in şu ana kadar izlediğim en şahane yönetmenliklerinden birine imza atmış. Sadece yönetmenlik mesleği olarak bakacak olursak Anthony Byrne harikulade bir yönetmenlik işi çıkarmış. Görüntü yönetmeni Si Bell’in de, ki kendisini Peaky Blinders’tan hatırlayabiliriz, bizlere görsel bir şölen hazırlamış. Aksiyon olsun olmasın her sahnede aktif ve etkileyici bir kamera kullanımı yapan ikili In Darkness’ı ayakta tutmayı başarmışlar. Senaryo, ne kadar sıkıcı olmasa da film yönetmenliği sayesinde ayakta kalıyor.
Sözün özü… In Darkness, bir katil hikayesi gibi başlayıp zamanla Avrupa’nın kanayan yaralarından birine uzanan bir film. Orta halli senaryosu mükemmel bir yönetmenlikle birleşerek sizi ekranda tutmayı başarıyor. Sıkmıyor, yer yer aksiyonu ile keyiflendiriyor. Lakin abartılacak, üstüne yönetmenlik harici detaylı bir şekilde konuşulacak bir film değil. Natalie Dormer’ı seviyorsanız, filmlerini kaçırmıyorsanız; bu filmi de kaçırmayın derim.
Yorumlar