Persona 3, oyun tarihinin en uzun JRPG serilerinden olan Shin Megami Tensei evreninden kendi devrimsel yenilikleriyle öne çıkan özel bir oyun. Kara büyü, okültizm ve astroloji gibi doğaüstü unsurlarla ilgilenen Aya Nishitani, Digital Devil Story ismindeki romanını yayınlar. ATLUS‘un ilgisini çeken bu roman, Digital Devil Story: Megami Tensei adıyla 1987 yılında çıkış yapar. Bir lise öğrencisinin iblis çağırmasıyla şekillenen olaylar silsilesini konu alan bu oyun, belki de farkına varmadan Shin Megami Tensei ve onun yan serisi olan Persona evrenlerinin temelini atmış olur.
ATLUS‘un çeşitli dini ve mitolojik motiflerle donatıp geliştirdiği Shin Megami Tensei evreni, o kadar detaylı bir lorea ve sarmaşık gibi birbirine dolanan oyunlara sahip ki evrene girişmeye çekinmeniz çok olası. Endişelerinizi rahatça bir kenara bırakabilirsiniz çünkü Persona serisi her ne kadar SMT evrenine bağlı olsa da, bağımsız yeni bir seriye evrimleşti. Jungian psikolojiden oldukça etkilenerek oluşturulan Persona serisinin her oyunu farklı evrenlerde geçen, birbirleriyle bütünlüğü olmayan apayrı deneyimler.
İlk iki oyunu oldukça karanlık tonda ve doğaüstü varlıklara odaklı oyunlar olan Persona serisi, aslında tam da üçüncü oyunda bambaşka bir konsepte bürünüyor. Shin Megami Tensei III: Nocturne‘un yönetmeni olan Katsura Hashino, eserin mirasını devralır. Bütün bu doğaüstü konsepti liseli bir gencin sosyal hayatıyla birleştirerek Persona 3‘ü oluşturur. Daha sonra ilk oyunların karanlık sanat dizaynını da yeni konsepte uydurmak için cıvıl cıvıl rengarenk anime estetiğiyle donatırlar. Serinin bestecisi Shoji Meguro da, Persona 3‘e hip-hop esintileri olan, elektronik jazz ikonik bir soundtrack albümüyle akıldan çıkmayan tınılar ekler. Persona 3: Reload ise 2006’da çıkmış bu şaheserin günümüz teknolojileriyle Remake’i.
I Am Thou…
Persona 3, gündüzleri normal bir lise öğrencisi olan ana karakterimizin geceleri gizemli bir dünyayada gölgelerle savaşmasını konu alır. Analitik psikolojide “Persona” denen kavram, kişinin çeşitli rolleri canlandırırken taktığı maske anlamına gelir. Oldukça JoJo’s Bizarre Adventure‘daki Standlardan esinlenerek çağrılan bu personalar, yine Jung‘un ortaya attığı bir psikoloji terimi olan gölgelerle savaşmak için kullanılan yaratıklardır. Girdiğiniz savaşlardan yakalayabildiğiniz çeşitli personaları Persona 3‘te bir asansör olarak tasvir edilen gizemli bir oda olan Velvet Room‘da füzyonlayabiliyor ve yeni personalar elde edebiliyorsunuz. Bu açıdan persona yakalamak ve savaştırmak Pokemon mantığına benzer diyebiliriz. Oyundaki her persona, çeşitli dünya mitolojilerinin ve dinlerinin karakterlerinden esinlenerek tasarlanmıştır ve birçoğu Persona/SMT serilerinin diğer oyunlarında da ortaktır. Anime estetiğini itici buluyorsanız bile ATLUS‘a güvenmenizi tavsiye ederim çünkü ATLUS, karakter dizaynı ve sanat tasarımı konusunda müzelerde sergilenebilecek kalitede işlere imza atıyor.
Persona 3‘ün dünyası kesinlikle donuk değil. Canlı, sosyal, kendini sürekli yenileyen modern bir dünya. Gündüzleri okula gidip burada insanların dedikodularına şahit oluyorsunuz. Her gün derslere girip sınavlarınıza çalışmanız gerekiyor. Boş vakitlerinizde meydandaki kafelerde part-time çalışabilir veya atari salonuna gidebilirsiniz. Boş zamanlarınızı değerlendirme seçenekleri, oyunda ne kadar saat geçirirseniz o kadar artıyor. Çok uzun soluklu bir JRPG olan Persona 3, oyunu 30-40 saat oynadığınızda bile yeni bir içerik önünüze çıkartmayı başarıyor ve tazeliğini koruyor. Boş zaman aktiviteleriniz de karakterinizin çekicilik, akademik veya cesaret özelliklerinizi arttırdığı için gereksiz bir eklenti gibi hissettirmiyorlar.
Liseli bir çocuğun hayatında büyük yer kaplayan bir şeyden bahsetmesek olmaz: İlişkileri. İnsanlarla sosyalleşebiliyor, okul sonunda bir kulübe katılabiliyor veya arkadaşınızla alışveriş merkezine gidebiliyorsunuz. Personalar, arkana tarot kartlarıyla simgelenen ve kendilerini temsil eden arkanayı taşıyan kişiyle ilişkinize bağlı olarak güçlenen yaratıklardır. Bu yüzden güçlenmeniz için insanlarla etkileşim halinde olup ilişkilerinizi derinleştirmeniz gerekiyor. Persona 3, bu yöntemi kullanarak karakterlerine bağlama konusunda çok başarılı işler çıkartıyor. Bir yan görev mantığından ziyade karakterinizi kalıcı olarak güçlendirirken aynı zamanda çeşitli insanların hayat hikayelerini dinliyor, onları memnun etmek için doğru şeyler söylemeye çalışıyorsunuz. Anlayacağınız üzere liseli olma deneyimi Persona 3‘ün kimliğini kazandıran şey. Persona 3: Reload da hikaye tarafında özüne tamamen sadık kalıyor.
…Thou Art I
Persona serisinin mekanikleri sıra tabanlı savaş dediğimiz sisteme dayanıyor. Sıra tabanlı savaş, demode görülen ve önyargıyla yaklaşılan bir sistem olsa da yeterince cilalandığında ne kadar kaliteli olabileceğini kanıtlayan iki oyun çıkmıştı: Persona 5 ve Yakuza: Like A Dragon. İkisi de oldukça kaliteli yapımlardı ve sıra tabanlı savaşa kattıkları yenilikçi yorumlarla bu sistemin aslında ne kadar zevkli olduğunu oyunculara kanıtlamışlardı. Persona 3: Reload da bu ikilinin izinden giderek, hikayesi gibi savaş sisteminde de özünü bozmayarak sıra tabanlı mekaniklerini kullanmaya devam ediyor.
Gündüzleri lise öğrencisiyken geceleri de ekibimizle beraber Tartarus adı verilen başka bir düzlemdeki mistik bir zindanda gölgelerle savaşıyoruz. Her katta merdiveni bulup sonraki kata ulaşmaya çalışıyoruz. Retro sıra tabanlı JRPGlerdeki gibi oyun bizi Random Encounter dediğimiz biçimde rastgele savaşa sokmuyor. Gölgelerden isterseniz kaçabiliyorsunuz isterseniz de pusuya düşürüp taktiksel üstünlük sağlayabiliyorsunuz. Sıra tabanlı savaşlardaki interaktiflik çok fazla. Neredeyse her savaş taktiksel düşünmenizi gerektiriyor. Her biri farklı yetenek ve element ustalığına sahip takım arkadaşlarınızı kendiniz seçiyorsunuz ve savaşlarda hepsini kontrol edebiliyorsunuz.
Düşmanların element veya fiziksel hasar zayıflığı varsa onlara kritik vuruş yapabiliyorsunuz. Daha sonra All-Out Attack gerçekleştirip bütün ekibinizle tüm düşmanlara aynı anda saldırıyorsunuz. Oldukça çeşitli element büyülerinin yanı sıra rakibi sersemletmenizi, cezbetmenizi veya korkutmanızı sağlayan büyüler gibi çeşitli durum büyüleri de var. Ek olarak oyunun biraz daha ilerisinde açılan, takımınızdaki herkesin Tejüri denen ve persona güçlerinizi kullandıkça dolan özel bir güçlü yeteneği de var. Tüm takım arkadaşlarınızın başka element uzmanlığı, tejürileri, zayıflıkları ve savaşma stilleri var. Bunca çeşitlilik pürüzsüz animasyonlar, cıvıl cıvıl renk paletleri ve epik müzikler ile birleşince savaşların her biri ayrı birer deneyim haline geliyor. Personalar gibi karşılaştığınız her gölgenin de özgün tasarımları var. Savaş moduna geçince değişen arayüzün sanat tasarımı da cabası.
…From the sea of thy soul, I come…
Persona 3, tek başına bir oyun olarak değerlendirildiğinde devrimsel ve kaliteli bir yapım. Peki ya Persona 3: Reload, bir remake olarak ne ifade ediyor? Persona serisinin globalde adını daha çok duyuran oyun 2016 yılında çıkan Persona 5‘ti. ATLUS, geliştirdikleri sürenin hakkını verdikleri uzun soluklu bir görsel şölen sunmuştu. Geliştirme süreci çok uzun olmayan Persona 3: Reload, Royale sürümüyle daha da cilalanan Persona 5‘in üstüne yeni bir şeyler ekleme konusunda başarısız kalıyor. Çoğu yerde oyun, Persona 5‘in maviye boyanmış bir ek paketi gibi hissettiriyor. Dış dünya etkinlikleri çeşitliliği açısından da Persona 5‘ten daha az çeşitli. Çoğu zaman aynı yerler etrafında dolanıp aynı şeyleri yaptığınızdan sosyal etkinlikler albenisini çabuk kaybedebiliyor. Neticede Persona 3: Reload yeni bir oyun değil. Güncel teknolojilerle kullanılarak yeniden yapılan bir Persona 3 olmasına rağmen Persona 5‘teki yaratıcılık kıvılcımı bu remakede yeterince yok.
Yine de Persona 3 gibi bir oyunu güncel sistemlerde deneyim edebilmek harika bir fırsat. Bazı oyunların aksine Persona 3‘ün güncel teknolojilerle yeniden yapılmaya kesinlikle ihtiyacı vardı. Yaklaşık 40-50 saatlik bir hikayeye sahip, Gamepass üzerinden deneyimleyebileceğiniz Persona 3: Reload‘ı JRPG deneyiminiz olsun olmasın hepinize şiddetle tavsiye ediyorum.
Ece Ekşi‘nin diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterbox aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar