Sean Durkin‘in yazdığı ve yönettiği yeni filmi The Iron Claw, gerçek hayatta yaşanmış üzücü bir hikayeyi maskülen bir drama haline getiriyor. 1980’lerde profesyonel güreş dünyasını kasıp kavurmuş olan Von Erich ailesini, ailenin hayatta kalan son üyesi olan Kevin Von Erich (Zac Efron)’i dramanın merkezinde tutuyor, yükselişlerini ve çöküşlerine ışık tutuyor.
Kalan Son Von Erich
The Iron Claw, 1950’ler ve 60’larda popüler bir güreşçi olan aile reisi Fritz Von Erich (Holy McCallany)’nin, dönemin en prestijli ödülü olan NWA Dünya Ağırsiklet Şampiyonluğu’nu kazanamamış olmasını takıntı haline getirmesini konu alıyor. Tüm oğullarını bu amaca yönelik yetiştirmesi ve aileyi demir yumruğu ile yönetmesi, önlemez bir trajediyi beraberinde getiriyor.
Karakterlere duygusal yatırım yapmanız için uğraşan The Iron Claw, sadece profesyonel güreş hayranları için bir film değil. Yönetmen Sean Durkin‘in Uproxx‘a verdiği açıklamalarına göre, senaryoyu yazım sürecinde Kevin Von Erich ile tanışmak istememiş. Bunun nedeni ise, filmin ekran süresinden ötürü, hikayeden birçok şeyi çıkartmak zorunda olmasıymış. Nihayet çekim zamanı tanıştıklarında ise, Kevin Von Erich’in ondan tek istediği kardeşler arasındaki sevginin iyi yansıtılmasıymış.
Şahane Performanslar
The Iron Claw, bir profesyonel güreş filmi olarak, birçok güreş maçını içinde barındırıyor. Oyuncular Zac Efron (Kevin Von Erich), Jeremy Allen White (Kerry Von Erich), Harris Dickinson (David Von Erich) ve Stanley Simons (Mike Von Erich), 2 aylık hızlandırılmış bir güreş eğitiminden geçmişler ve çekimlerde de birçok profesyonel güreşçi ile çalışmışlar. Rollerinin ne denli fiziksel olduğu düşünüldüğünde, bu işin altından çok iyi kalktıklarını söylemek mümkün.
Roller ve film ne kadar fiziksel olsa da, günün sonunda bu bir aile trajedisi filmi. Bu nedenle ring içinde yükselen performanslar, ring dışında da düşmüyor. Birçok sahnede Fritz Von Erich’i canlandıran Holt McCallany, izleyiciye filmin baş belası olduğunu unutturmayacak bir performans sergiliyor. Bunun yanında Pam Adkisson’ı canlandıran Lily James ise hiçbir sahnede parlamasa bile, rolün gerekliliklerini yerine getiriyor.
Bir diğer övülmesi gereken performans ise Aaron Dean Eisenberg‘in kısa ama akılda kalıcı Ric Flair performansı. Bir Ric Flair filminin konuşulduğu şu günlerde, bu performans için daha iyi bir isim düşünemiyorum.
Yönetmene Kısa Bir Övgü
Yönetmeni ile senaristin aynı olduğu iyi filmler, sinemada çok bulunan bir şey değildir. 2024 yılı itibariyle buna örnek vermek istediğimizde bile Charlie Chaplin, Sam Raimi ya da Coen Kardeşler‘den öteye gidemiyoruz pek. Orada bir yerlerde hala iyi yazan ve yöneten insanlar olsa bile, çok nadiren ön plana çıkabiliyorlar.
Önceki iki filmi The Nest (2020) ve Martha Marcy May Marlene (2011)‘i de kendi yazıp yöneten Sean Durkin için ise, The Iron Claw‘un ustalık eseri olduğunu söyleyebiliriz.
The Iron Claw 22 Mart’ta Türkiye’de vizyona giriyor. Uğurcan Çağlayan‘ın diğer yazılarına bakmak için buraya tıklayınız.
Bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar