The Piano Lesson özellikle yıldız oyuncu kadrosuyla direkt olarak dikkatimi çekmiş bir film. Washington ailesi filmin oyuncu, yönetmenlik ve yapımcılık alanında her yerdeler. August Wilson‘ın 1987 yılında yazılan aynı adlı oyunundan uyarlanmış bir film The Piano Lesson. Oyun hakkında bir fikrim olmadığından dolayı filmle oyun arasında bir kıyaslama yapmayacağım. O yüzden direkt olarak bu yıldızlar geçidini incelemeye geçelim.
Gizemli Piyanonun Hikayesi
Hikaye, bir flashback sahnesi ile başlıyor. 4 Temmuz gecesi Sutter’ın evinden bir piyano çalınıyor. Kimlerin ve niye çaldıklarını tabi ki anlayamıyoruz başta. Piyanonun çalınmasından sonra da evin yandığını görüyoruz. Şüphesiz bir şekilde önemli bir piyano olduğunu anlayabiliyoruz buradan. Ancak film ilerlediğinde zaten piyanonun neden bu kadar değerli olduğu anlaşılıyor.
Yıllar sonra Boy Willie (John David Washington) ve Lymon (Ray Fisher) kardeşi Bernice (Danielle Deadwyler) ve Doaker’ı (Samuel L. Jackson) ziyaret etmek için kuzeye dönerler. Boy Willie ve Lymon’ın amacı, kendi ailesini köleleştirmiş olan Sutter’ın arazisini almak. Bunun için de Boy Willie, karpuz ve piyanoyu satarak para toplamayı planlar ama Bernice duruma karşı çıkmaya çalışır.
İyi Kadro Ortalama Senaryo
Yukarıda da bahsettiğim gibi bu film bir oyundan uyarlama. Bunu filmi izlerken çok rahat anlayabiliyoruz. Film neredeyse tek mekanda geçiyor. Bu da bazı oyunculukların ön plana çıkmasını sağlıyor. Bernice karakterini canlandıran Danielle Deadwyler oldukça etkileyici bir performans gösteriyor. Ödül için konuşmak erken ancak kesinlikle adaylık alması gerektiğini düşünüyorum. John David Washington‘ın da kardeşiyle ilişkisini çok iyi oynadığını düşünüyorum. Diğer isimler de oldukça iyi oynuyorlar ancak Deadwyler bi tık daha ön planda kalıyor. Ama tabi ki bir filmi iyi yapmak için oyunculuklar yeterli olmaz.
Bernice’in de kendi sorunları vardır. Kızı Maretha’ya bakıyordur ve aynı zamanda ölen eşinin yasını tutuyordur. Yıllardır görmediği kardeşi de bir anda ortaya çıkıp aile mirası piyanoyu satmak istediğinde işler daha da karışır. Bu noktada filmin Boy Willie ve Bernice üzerinden yarattığı miras zıtlığı güzel işleniyor. Fakat filmde bir şeyler eksik hissettiriyor. Ya o duygu bana tam geçmedi ya da bir oyun uyarlamasını filme etkili bir şekilde yansıtamadılar.
Duygusal Açıdan Yetersiz
The Piano Lesson bir oyun uyarlaması olduğundan dolayı şüphesiz olarak bunu bir tiyatro olarak izlemek çok daha iyi bir deneyim olabilirdi. Özellikle film son kısımlarında bana biraz bağlamından kopuyor gibi hissettirdi. Sutter’ın ruhunu görmek gibi paranormal olaylar yerine daha duygusal bir temel üzerine inşa edilmiş olsa çok daha etkileyici olabilirdi. Bu da benim özellikle son kısımlarında filmden kopmama neden oldu.
Bernice üzerinden işlenen duygusal iki hikaye de filmin ortalarında yaşanıyor. Lyman ve filmin sonlarında evi kutsamaya gelen papaz Avery’nin Bernice’e olan ilgilerine ayrı ayrı şahit oluyoruz. Ancak bu sahneler bende ne bir duygusal hissiyat oluşturdu ne de bana göre filmde bir noktaya hizmet etti. Sırf bir aşk hikayesi konması için eklenmiş gibi geldi bana.
Sonuç
Dağınık ilerlemese dramatik bir sonla bitebilecek filmde yapılan tercihler sonrası bazı yerler garip geldi bana. Elindeki kadronun potansiyelini bana göre kullanamayan bir film var ortada. Bazı oyunculuk performansları çok öne çıkıyor olsa da bu filmi iyi yapmak için yeterli olmaz. Tiyatro oyunu uyarlamalarını sevenler için güzel bir film olabilir ancak ben bu tarzdan pek hoşlanmıyorum o yüzden film bana çok hitap etmedi.
Poyraz Akyol‘un diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar