Alien’ın sinema tarihindeki en iyi filmlerden biri olduğunu söylemek abartı olmaz. Ridley Scott, H. R. Giger ve her biri alanında uzman onlarca sanatçının emeklerinin mükemmele yakın meyvesi Alien, aradan geçen 45 yıla rağmen eskimeyen bir eser. Bu eşsiz ilk adımın yanına James Cameron ve David Fincher’dan iki devam filmi de eklendiğinde unutulmaz bir film serisi için ihtiyaç duyacağınız sağlam temel atılmış oluyor.
Ne var ki, yan filmleriyle birlikte dokuz filme ulaşmış Alien serisi, baştan sona mükemmel bir portre de çizmiyor. Hayran kitlesinin büyük çoğunluğu tarafından sevilen ilk iki filmi bir kenara bırakırsak neredeyse 30 yıla yayılmış 6 filmin karmaşık tepkilerle karşılaştığını söyleyebiliriz. Öyle ki, 2012’de serinin baş rolünde yer alan Xenomorph ırkının yaratılışını anlatacak bir prequel üçleme vaadiyle dönen Ridley Scott, üçlemenin ikinci filmi Alien: Covenant’ın karşılaştığı tepki sonrası üçüncü filmini çekme fırsatı bile bulamamıştı.
Şirket İçin Değerliysen Asla Geride Bırakılmazsın!
Alien’ın, yakın dönemde pek çok unutulmaz filmin deneyimlediği “kültürel hatırlatma” hamlesini yaşaması için de ana akım sinemada iklimin değişmesi gerekti. Geriye dönük referansların gişe başarısına doğrudan etkisinin defalarca kanıtlanmasıyla eskinin efsaneleri bir bir günümüze taşınırken, sıranın Alien’a gelmesi de an meselesiydi. Bu güncellemeyi 2013’teki Evil Dead yeniden çevirimiyle herkesin radarına giren Fede Alvarez’in yapacak olmasıysa kimseyi şaşırtmasa da herkesi heyecanlandırmıştı.
Alien: Romulus, ölçülü bir pazarlama kampanyası izleyerek kendini izleyicilerin gözünde tam da olmak isteyeceği yerde konumlandırmayı başardı. Filmin sürprizlerini açık etmeyen birkaç trailer ve herbiri ana akım posterlerin yanında inci gibi parlayan onlarca alternatif posterle gerekli ilgiyi toplayan Romulus, çıkmasına yakın dönemde de pratik efektleriyle gündeme geldi. Görsel efekt kullanımının (biraz da haklı olarak) giderek öcüleştirildiği bu günlerde, gerçek boyutlarda Xenomorph animatronikleri tasarlamak yapım tarafında takdir toplamak için yeterliydi. Film çıkana kadar tüm hayranların beklentisi de heyecanı da had safhadaydı.
Uzayda Kimse Repliklerinizi Unutmaz!
Alvarez, Alien: Romulus’la neredeyse herkesin beklentisini karşıladı karşılamasına ama birçoklarını kızdırmayı da başardı. Film, pek çok alanda çağdaşlarının fersah fersah ilerisinde olsa da dönemin bazı affedilemez günahlarından da uzak duramıyor. Bu günahların sizin için ne kadar affedilemez olduğu ve Alien filmlerine olan aşinalığınızın seviyesi, filmden alacağınız keyfin en büyük belirleyicileri.
Olay örgüsünü ilk iki Alien filmi arasında konumlandırıyor Romulus. Serinin temel eleştirilerinden birinin vücut bulmuş hali Weyland-Yutani mega şirketi için çalışan Rain ve kardeşi olarak gördüğü android Andy’nin umutlarının ellerinden alınışı, hikayenin fitilini ateşleyecek kıvılcımı sağlıyor. İkilinin yanına büyük riskler almadan hayalini kurdukları hayale ulaşma ihtimalleri olmadığını fark eden genç bir tayfa da eklenince filmin karakter seçkisi büyük oranda tamamlanıyor.
Alien: Covenant’ın en çok eleştirilen taraflarından olan profesyonel bir ekibin krizin anlarındaki saçma tepkileri sorunundan böylece kurtuluyor Romulus. Xenomorph(lar) karşısında ölüm kalım savaşı vermek zorunda kalan grup, insanca bir hayat hayalinin peşinden koşan gençlerden başkası değil. Tabii Alien serisinin slasher türüyle yakından ilişkisinden tahmin edilebileceği üzere bu grubun tamamına uzun ekran süreleri bahşedilmiyor. Film boyunca odağımız üç karakterde kalıyor: ana karakterimiz Rain, android “kardeşi” Andy ve ekibin kalanından ayrı düşen bahtsız Kay.
Genç Kadrodan Etkileyici Performanslar
Civil War’daki etkileyici performansıyla akıllarımızda yer eden genç yıldız Cailee Spaeny, Romulus’ta başrolü üstleniyor. Canlandırdığı Rain aşırı derinlikli bir karakter olmasa da ilişki kurulabilir bir Ripley klonu olarak anlatının ona yüklediği rolü başarıyla üstleniyor. Spaeny’nin performansı, karakterin arka planıyla uyumlu bir kişilik yansıtıyor ve anlık dehşet sahnelerindeki reaksiyonlarıyla izleyiciye gereken inandırıcılığı sağlıyor. Fakat takdirin büyüğünü David Jonsson hak ediyor.
Ian Holm’un Ash’i ve Michael Fassbender’ın David’i gibi ikonik android karakterleri bünyesinde barındıran film serisine aynı etkileyicilikte bir karakter eklemeyi başarıyor Alvarez. Film boyunca karakter gelişimi ve değişimi geçiren belki de tek karakter diyebileceğimiz Andy, David Jonsson’ın mükemmel performansıyla “hayat buluyor”. Hem keskin karakter geçişleri hem de satılması zor replikleri sunmadaki başarısıyla yılın en iyi performanslarından birini sergiliyor Jonsson. Akademi görmezden geldiği korku kategorisine bir şans vermeyi tercih ederse, En İyi Yardımcı Oyuncu kategorisindeki bir Oscar adaylığı hiç de sürpriz olmaz.
Yan karakterlerin çoğu, kısa ekran sürelerine rağmen üstlerine düşen rolü başarıyla yerine getiriyor. Her performans, o karaktere karşı hissetmeniz bekleneni hissettirmede başarılı. Özellikle Isabela Merced’in Kay karakterine odaklanan sahneler, filmin ikinci perdesindeki gerilimin temelini oluşturuyor. Merced, özellikle karşılaştığı dehşetleri reaksiyonlarıyla izleyiciye aktarma konusunda başarılı bir iş çıkarıyor ve gerilimin yanında acıma duygusunu da size hissettiriyor.
Basit Ama İşleyen Olay Örgüsü
Filmin senaryosu, oldukça basit. Açılışını motivasyon tanımlamak için karakterlerin dünyasını göstererek yapan Romulus’un olay örgüsü ilk Alien filminden pek de farklı değil. Ne var ki ilk perdesini ağırdan alan film, ikinci perdede izleyiciye tatsız (ve hayli gereksiz) bir sürpriz sunuyor. Aynı zamanda filmin temel açıklama araçlarından biri olan bu sahne, pek çok izleyicinin filmle ilgili temel problemi olacaktır. Üstelik bu kullanımı görmezden gelinebilecek bir seviyede tutmayıp, kalan süresi boyunca sürekli izleyiciye hatırlatıyor Alvarez.
2 saatlik ekran süresini bir “en sevilen Alien kesitleri” olarak kullanmayı tercih ediyor Romulus. Alt metni ne ilk Alien filmleri kadar katmanlı ne de Ridley Scott’ın prequelleri kadar felsefik. Fakat bu durum seyir zevki yüksek bir slasher olarak işlemesi önünde bir engel oluşturmuyor. Temposunu tutturduktan sonra ikinci perdesindeki ufak teklemeler dışında akıp giden film, özellikle son yarım saatinde izleyiciyi koltuğunun ucunda tutmayı başarıyor. Son perdedeki birkaç sekans, yaratıcı fikirlerin kusursuz icrasıyla unutulmaz sinema anları arasına adını yazdırıyor.
Filmden alacağınız keyfin belki de en büyük kısmını görüntü yönetmenliği ve sanat tasarımı oluşturuyor. Alvarez’in gemide geçen sahnelerin pek çoğunda kullandığı setler, hem ilk Alien filmlerinin estetiğini devam ettiriyor hem de aksiyon sekansları için yeterli bir oyun alanı hazırlıyor. Fiziksel çevre, başarılı görüntü yönetmenliğiyle birleşince bir an olsun gözünüzü kırpmak istemeyeceğiniz bir filme dönüşüyor Romulus. Kamera hareketleri, ışıklandırmalar, fiziksel efektlerle CGI’ın birlikte kullanımı derken teknik anlamda inanılmaz bir başarı yakalıyor film.
Kaçıranlar ve Yeniden İzlemek İsteyenler İçin
Günün sonunda, Romulus’un legacyquel olarak değeri Star Wars: Episode 7: Force Awakens, Rogue One: Star Wars Story ve Tron: Legacy’nin bir karışımına dönüşüyor. Fede Alvarez’in Alien serisiyle ilk kez bu film aracılığıyla tanışacak kişilere yönelik bir film yapma isteği düşünüldüğünde, pek de şaşırtıcı bir durum değil bu. İşin ironik tarafı, Alien serisine aşinalığınız azaldıkça filmden alacağınız keyifin artacak olması. Zira hayran tatmini için yapıldığı hissedilen her şey biraz iğreti duruyor ve ağzınızda garip bir tat bırakıyor. Öte yandan benzerlerini önceki Alien filmlerinde gördüğünüz sahnelerin, ilk kez izleyenleri fazlasıyla etkileyeceğini öngörmek de oldukça kolay.
Prometheus’u Xenomorph göremediği için eleştiren, Covenant’ta Scott’ın yapmaya çalıştığını beğenmeyen ve klasik bir Alien isteyen izleyiciler için oldukça keyifli bir film Alien: Romulus. Masaya pek fazla yenilik getirmese de tarifleri başarıyla takip ediyor ve seyir zevki yüksek bir deneyim sunuyor. Genç oyuncularının başarılı performansları ve birkaç yaratıcı sekansı dışında zamanın sınavından geçebilecek pek bir yanı olmasa da yılın en başarılı blockbusterlarından. Teknik anlamdaki başarısı kesinlikle olabilecek en büyük ekranda deneyimlenmeyi hak ediyor. Gişesiyle de hayal kırıklığına uğratmayacağını öngördüğüm Romulus, hem Fede Alvarez’in kariyerinde hem de Alien serisinin geri dönüşünde önemli bir rol oynayacak gibi duruyor.
Tuncer Haydarlar‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar