0
** Yazı dili Türkçe olmasına karşın kullandığım kaynaklar yabancı olmasından ötürü yazıda birçok İngilizce kelime yer almaktadır. 

Ainulindale

Her şeyden önce, Eru vardı. Diğer adıyla her şeyin babası, Iluvatar. Uçsuz bucaksız bir uzayda Zamansız Salonların’da varlığını sürdüren Eru, yalnızlığını Gizli Ateş’ten (Flame Imperishable) yarattığı Ainur ile kapattı. Ainur’un en güçlüsü Melkor’du. Diğerlerinden daha farklı istekleri vardı. Sahip olmak istiyordu. Öğrenmeye ve sahip olmaya olan isteği onu uzay boşluğundaki arayışına itti. Gizli Ateş’i bulup kendi yaşam biçimlerini yaratmak isteyen Melkor, aradı taradı ama koca boşluktan eli boş bir şekilde döndü. Ama onun boşluktaki uzun soluklu macerası, kendisiyle uzun bir süre yalnız kalmasına ve düşünmesine sebep oldu. Düşündükçe, diğer Ainur’lardan daha da bağımsız bir hale geldi.

Eru, ardından hepsine şarkı söylemeyi öğretti. Böylece hep beraber Ainulindale’yi söyleyebileceklerdi. Eru’nun bestelediği muhteşem bir beste. Lakin şarkı, ne kadar güzel olursa olsun, Melkor her defasında şarkının armonisini bozmaya çalıştı. Notaları bozdu, başka bir şarkı söyledi. Ve o kadar özgüvenli söylüyordu ki, bazı Ainur’lar da onun şarkısını söylemeye başladılar. Bu kargaşaya bir süre katlanan Eru, ardından ikinci, daha güçlü bir şarkı tanıttı onlara. Ama Melkor durmadı. Büyük bir özgüvenle kendi müziğini söylemeye devam etti. Onun müziği artık diğerlerinin de söylemesine mani oluyordu. Ardından Eru, durdu ve üçüncü şarkısını tanıttı. Daha yavaş, derin ve hüzün dolu. Fakat Melkor’un agresif ve kendini tekrarlayan müziği yine baskın geldi. Daha yüksek sesle söylüyordu üstüne. Eru, bu kargaşaya sinirlendi, son bir nota daha söyleyip Melkor’a döndü ve konuştu: “Oluşturmaya çalıştığın farklılığın dahi benim planlarım arasında”.  Ardından Zamansız salonları terk edip sonsuzluğa doğru karıştı. Melkor duyduklarından utandı ve nefretini, kızgınlığını gizlemeye çalıştı. Sonra Ainur, Eru’nun peşinden gitti merakla.

Eru, onlara Arda’nın ilüzyonunu gösterdi. Ve dedi ki, işte müziğinizin oluşturduğu şey bu. Her karış toprağıyla içinde var olan bütün yaşam formları sizindir. Eru hepsine, söyledikleri bölümün oluşturduğu elementleri tek tek gösterdi. Melkor’un bozguncu şarkısının dahi. Gördükleri şeylerden doyasıya etkilenen Ainur, gerçekleşmesini istedi. Yalvardılar Eru’ya. İsteklerini gören Eru, cevap verdi ve onlar için Ea’yı yarattı. Ardından yegane şartını söyledi: Gidenler, evrendeki amaçları tamamlanana kadar Zamansız Salonlara bir daha geri dönemez. Bu şartı kabul eden Ainurların en güçlülerine Valar, diğerlerine ise Maiar dendi.

ALASSEA EARELLO

Arda

Valar ve Maiar, bu tamamı toprak ve denizden oluşan dünyayı, Eru’nun gösterdiği ilüzyondaki gibi şekillendirmeye başladı. Ainurların lideri, King of the Valar, Manwe idi. Melkor da Arda’ya gelmişti. Manwe’nin habis kardeşi. Sahip olmaya olan isteği hiç olmadığı kadar yüksekti. Yeteneklerini geliştirip, Iluvatar’ın çocuklarının dünyasının lordu olmak istiyordu. 

Valar, çevresi denizle kaplı tamamen simetrik düz bir dünya kurdu. Fakat Melkor, aynı Zamansız Salonlarda olduğu gibi yapılan her şeye savaş açtı. Bozmaya, engellemeye çalıştı. Bu da Melkor ile Valar arasında bir savaş doğurdu. Melkor, o kadar güçlüydü ki, savaşı neredeyse kazanıyordu. Lakin, Zamansız Salonlardan en son gelen Tulkas the Strong, Melkor’u yenmeyi başardı ve onu uzayın boşluklarına kovaladı. Melkor’un gidişi, kısa süre de olsa huzur dolu bir zamanı doğurdu. 

Savaş sebepli zarar gören Arda’nın tam ortasında bir ada belirmişti. Valar, adını Almaren koydukları bu adaya yerleşmeye karar verdi. Ardından Arda’ya ışık vermesi için kuzeye İlluin ve güneye Ormal adlı 2 kule inşa ettiler. Böylece Spring of Arda olarak adlandırılan, Arda’nın çiçek, böcek, hayvan gibi yaşam biçimlerine kavuştuğu o dönem başladı. 

Fakat Melkor geri dönmüştü. Arda’nın kuzeyine adını Utumno koyduğu kalesini inşa eden Melkor, tekrar Valar’a meydan okudu. Ve bu sefer saçtığı zehir başkalarını da etkiliyordu. Bazı Maiar’lar bu noktada taraf değiştirip Melkor’un safına geçtiler. Balrog’lar da ona katıldı. Saf değiştirenlerden biri de, karanlıklar lordu, Sauron’du. Sauron’un orijinal ismi Mairon, The Admirable idi. Demir ve çeşitli madenlere ait işçilik aşkı ile yanıp tutuşan Sauron, Aule’nin yanında bulunmuş, üretmenin bütün inceliklerini ondan öğrenmişti. Melkor gibi daha fazlasını isteyen Sauron, Valar içerisinde bir süre casusluk görevi yaptıktan sonra Almaren’i terk edip lordunun yanına Utumno’ya gitti. 

Gücü arkasına alan Melkor, yaratıkları ile beraber Arda’nın tamamına saldırdı, zehirledi. Ulluin ve Ormal’a da zarar veren Melkor, adanın yeniden karanlıkta kalmasına sebep oldu. Saldırı, o kadar güçlüydü ki, adayı 3’e bölmüştü. Sol tarafta Aman, ortada Endor ya da diğer adıyla Orta Dünya ve sağ tarafta da Land of the Sun vardı artık. Savaşta aynı zamanda Almaren, Valar’ın evi de yok edildi. Yurtsuz kalan Valar, Aman’a gitti ve ömürlerinin tamamını geçirecekleri Land of the Valar olarak adlandırılacak Valinor’u kurdu. Aman’a ışık vermesi için de adaya 2 ağaç diktiler: Telperion ve Laurelin. Işık saçan ağaçlarla beraber Aman’da yeniden hayat başladı. Çiçekler yetişti, hayvanlar doğdu. Bu süreçte Endor, yani Orta Dünya, Melkor’un elinde ışıksız kaldı. 

Valar, Aman’da güzellik üretirken Melkor yerinde durmuyordu. Utomno’nun yanına Angband adında ikinci bir kale inşa eden Melkor, böylece batıdan gelecek saldırıları bu kale ile savuşturacaktı. 

Valar ve Maiar

Valar, Aman’daki emeklerini Eru tarafından kutsanmış oldukları özelliklerine borçluydu. Manwe, King of the Valar, rüzgarların efendisiydi. Evini, evrenin en yüksek noktası olan Taniquetil’e kuran Manwe için kartallar gözcülük yapıyor, Orta Dünya’yı kolluyorlardı. Manwe, Varda ile evliydi. Varda, evrene ışığı getiren Valar’dı. Ulluin ve Ormal’ı da, Telperion ve Laurelin’i de o yapmıştı. İleride uzayı yıldızlarla doldurup güneş ve ayı koyacak kişi de oydu. 

Ulmo, denizlerin kralıydı. Arda’nın esas mimarlarından biriydi. Ulmo, denizin altındaki sarayı Ulmanon’da yaşıyordu. Aule, The Smith ya diğer adıyla The Maker, demir ustasıydı. Üretmeye olan engellenemez merakı onu cüceleri yaratmaya itmişti. Babası Eru’nun Elflerini kıskanan Aule, ondan gizli bir şekilde cüceleri yaptı. Fakat babasının gözünden kaçamadı. Babası, Aule’nin çocuklarının kalmasına izin verdi. Lakin Aule, henüz zamanı gelmediği için onları uyanacakları güne kadar uyutmak zorunda kalmıştı. Aule’nin eşi Yavanna, The Fiver of Fruits idi. Yavanna, Aman’ı güzelleştiren çiçeklerin ve hayvanların yaratıcısıydı. Kocasının hayat verdiği cüceleri gören Yavanna, hayat verdiği canlıların güvenliğinden endişe ederek Manwe’ye gitti ve ona düşündüklerini anlattı. Böylece Ent’ler doğdu. Yavanna’nın üretimi olan Ent’ler, ormanların gözcüsü olacaktı.

Orome, the Great Hunter ve Lord of Forests, Valinor’da kendi ormanlarına sahipti ama aynı zamanda Orta Dünya’yı da ziyaret ediyordu. Eşi Vana, The Ever Younger, Yavanna’nın küçük kız kardeşiydi. Vana, her şeyi severdi. Yürüdüğü yollarda çiçekler açardı. Onun Altın Ağaç Laurelin’e olan aşkı, ileride güneşin doğmasına yardımcı olacaktı. 

Mandos, Jude of the Dead, Halls of Mandos’un yöneticisiydi. Arda’da ömrünü tamamlayan ruhlar Halls of Mandos’a giderek nihai kaderlerini beklerler. Eşi Vaire, the Weaver, dünyanın bütün hikayesini Halls of Mandos’a yazmakla meşguldü. 

Irmo, diğer adıyla Lorien, Master of Dreams and Illusions, Mandos’un kardeşiydi. İkisi, Master of Spirists yani Feanturi olarak biliniyordu. Irmo’nun eşi Este idi. The Valar of Rest. Este, yaşayan canlıları iyileştiren, onlara bakan Valar’dı.

Ve bir de Tulkas vardı, the Champion of the Valar. Her daim Melkor’un en büyük düşmanı olarak anılacaktı. Eşi Nessa, the Dancer, Orome’nin kız kardeşiydi. Nessa, yetişilemez hızı ve geyik gibi bazı canlılara olan sevgisiyle biliniyordu.

Ve son olarak Nienna, Lady of Mercy, Mandos ve Lorien’in kardeşi. Nienna, She Who Weeps, dünyada yaşanan acılara ve trajedilere üzülüyordu. Onun en önemli öğrencisi olan Gandalf the Grey, üçüncü çağda Middle Earth’e giderek kötülüklere karşı savaşacaktı.

Elfler

Birlikle muhteşem işlere imza atan Valar, artık Iluvatar’ın çocukları ile tanışmak için sabırsızlanıyordu. Böylece Varda, Star Queen, gökyüzünü yıldızlarla donatarak Aman dışında kalan yerleri aydınlattı, Iluvatar’ın Çocukları olan Elflerin uyanmasını sağladı. Elfler, evrendeki tüm canlılardan farklıydı. Eru’nun bizzat zihninden gelen Elfler, aynı zamanda ölümsüzlük ile kutsanmıştı. Cuivienen etrafında uyanan Elfleri ilk farkeden Melkor oldu. Ne olduklarını öğrenmek için sırasıyla bazılarını gafil avlayıp kaçırdı. Akıllarıyla oynadı, onları zehirledi ve böylece yepyeni bir ırk olan orkları yarattı.

ALYSTRAEAART

Elflerin uyanmasından bir süre sonra cüceler de uyandı. Doğuda uyanan Irofists, Stiffbeards, Blacklocks ve Stonefoots’lar Orocarni Dağına yerleştiler. Batıda uyanan Longbeard, Durin the Deathless, klanını Misty Mountain’daki Khazad Dum kalesine yerleşti. Bu sırada Broadbeams ve Firebeards’lar da Nogrod ve Belegost’u Blue Mountains’da kurdu. Bu süreçte aynı zamanda Entler de uyandı. Ort Dünya’nın ormanlarının büyük bir çoğunluğunu oluşturan Entler, Elfler ile karşılaştı. Elfler, onlara konuşmayı öğretti. Öğrenmeyi, araştırmayı, gelişmeyi gösterdi. Orta Dünya’nın belki de en yaşlı varlığı olan Treebeard’a göre, Troll’ler Ent’lere alay olsun diye yaratılmıştı.

Orta Dünya’da bir gezgin olan Orome, Melkor’un Elflere neler yaptığını öğrendi.  Hemen Valinor’a giderek olanları anlatınca Valar öfkelendi ve toplanarak Melkor’a savaş açmak için yola çıktı. Adı War for Sake of the Elves olan savaş Angband’de başladı. Adı Battle of the Power olan bu büyük savaşı Valar kazandı ve Melkor, kalesi Utumno’ya kaçtı. Valar bu sırada Elfleri koruma altına alacak şekilde ilerledi. Utumno’yu yıllarca kuşatan Valar, en sonunda Tulkas ile içeri girmeyi başardı ve Melkor’u yakaladı. Melkor’u zincirlere vuran Tulkas, onu Valinor’a götürdü. Savaşı kazanmış olmalarına rağmen Valar, Melkor’un hizmetkarlarını ve yaratıklarını bulamadı. Hepsi, Orta Dünya’nın karanlık köşelerine dağılarak Melkor’un bir gün geri gelmesini beklemeye başladı. Sauron da yakalanmayanlar arasındaydı. Bir kez daha Melkor’un şerrinden kurtulmuştu Arda. Lakin bu savaşlar da Arda’ya ciddi bir hasar verdi ve yeniden şekillenmesine sebep oldu.

Valerii Deshevykh’nin tüm yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Legendarium: Silmarillion’daki Önemli Kadın Karakterler

The Rings of Power – Sekizinci Bölüm İncelemesi

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Hoşgörü Paradoksu: Brexit, The Uncivil War

Previous article

Bana Nereni Beğenmediğini Söyle: Nip/Tuck

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.

More in Legendarium