0

Senenin merakla beklenen filmi olan ve prömiyerini Fantastic Fest’te yapan The Black Phone’un hikayesinde 70’lerdeki bir Amerikan mahallesinde The Grabber lakaplı bir çocuk katili siyah minibüsü ile mahalledeki çocukları kaçırmaya başlar. Arkadaşlarının kaçırıldığını öğrenen Finney de bir gün The Grabber tarafından kaçırılır. Film boyunca hapsedildiği bodrumdan kurtulmaya ve The Grabber adlı psikopat çocuk katilini alt etmeye çalışır. Finney kurtulma sürecinde birtakım doğaüstü güçlerden yardım alacaktır. The Exorcism of Emily Rose (2005), Sinister (2012) ve Doctor Strange (2016) gibi başarılı filmlerin yönetmenliğini yapmış olan Scott Derrickson The Black Phone’un yönetmen koltuğunda yer almaktadır. Ayrıca film Joe Hill’in 20th Century Ghosts adlı öykü kitabındaki aynı adlı kısa öyküden uyarlanmıştır.

Uyarlama bir senaryo olduğu dikkate alındığında kısa ve öz bir şekilde bir anlatım uygulandığı gözlemleniyor. The Grabber ana karakter olan Finney’i kaçırana kadar bir karabasan gibi gizemli tutuluyor ki Finney yakalandığında bile karakterin motivasyonu ve geçmişi hakkında bir ipucu verilmiyor. Hikâyede yalnızca The Grabber’ın şeytaniliğine ve Finney’nin kurtulma çabasına odaklanılıyor. Bu nedenle de filmin gerilim yönü baskın çıkıyor, yönetmenin The Exocism of Emily Rose, Sinister ve Deliver Us From Evil gibi izleyiciyi diken üstünde tutan korku filmleri düşünüldüğünde korku yaratımı konusunda beklentinin altında kalıyor. Durumun kendisi ve birkaç jumpscare sahne dışında korku etkisi yaratamıyor. Ancak tek mekânda karakterin mücadelesi, The Grabber’ın ürkütücü tasarımı, doğaüstü ögelerin kullanımı ve bir yandan Finney’yi arama çalışmaları filmin gerilimini üst seviyede tutan ve akıcılığını sağlayan etkenler oluyor.

Filmin baş kötüsü The Grabber’ı canlandıran Ethan Hawke karakterin psikopatlığını ve şeytaniliğini göstermeyi başaran bir performans sergiliyor olsa da maskenin altındakinin Ethan Hawke oluşunun karaktere ne kadar katkıda bulunduğu soru işareti olarak kalıyor. Filmdeki oyunculuk performanları ile şaşırtan ve hayran bırakanlar ise Finney’i canlandıran Mason Thames ve Finney’nin kız kardeşi rolündeki Madeleine McGraw oluyor. Tıpkı It (2017) filmindeki gibi başrol çocuk oyuncuları filmi sırtlayan ve başarılı kılan yegâne etkenler haline geliyorlar. Ayrıca sinematografisi ve kız kardeşin öngörülerinin verilme biçimi ile karanlık ve tekinsiz bir atmosfer yaratılıyor.

The Black Phone, korku dozu yetersiz ancak gerilim yönünden başarılı bir survival horror örneği olarak karşımıza çıkıyor. Olaydan ve nedenlerden ziyade duruma odaklanmayı tercih eden film genel itibariyle ortalamanın üstüne çıkmayı başarıyor. Atmosferi ve çocuk oyuncuların performansları görülmeye değer kılıyor.

7

      Top Gun: Maverick: Uçmanın Dayanılmaz Ağırlığı

      Previous article

      Stranger Things, Season 4 – TV Review

      Next article

      Yorumlar

      Yorumlar kapatıldı.

      You may also like