0

Özellikle oyun uyarlamalarının beyaz perdedeki başarısı her daim muallak olmuştur. Asssassin’s Creed, Warcraft, Far Cry, Hitman, Doom ve daha birçok dünyaca ünlü ve milyonluk kitlelere sahip oyun beklenileni veremedi. Yıllardır Warcraft’ın ikincisini bekliyoruz. Öte yandan Resident Evil, Mortal Kombat, Sonic gibi gişede başarı elde eden oyun uyarlamaları var. Fakat her şeye rağmen oyun uyarlamaları her daim soru işareti olarak kaldılar. Naughty Dog’un tasarladığı ve Sony’nin yayınladığı The Last of Us, benim gibi oyunlardan uzak birini bile konusu itibariyle ilgisini çekmeyi başarmış başarılı bir oyun. Hikayeyi takip ederek ilerlediğimiz RPG oyunları ile büyümüş biri olarak The Last of Us’ın ortaya etkileyici bir hikaye koyduğu aşikar. Yıllardır dolaşımda olan, bir ara Maisie Williams iddiaları ile alevlenen uyarlama iddiaları sonunda gerçeğe dönüştü ve yılların ardından merakla beklediğimiz bu oyun uyarlamasının sezon finaline ulaştık.

Filmin Konusu

Kısaca konusuna değinelim… Küresel ısınma ile sıcaklığa dayanıklılığı artan mantarlar, zamanla karıncalar üzerinde kurdukları hükümdarlığı insanlar üzerinde de kurmaya başlar. İnsan beynini ele geçirip onları zombileştiren mantarlar, bildiğimiz dünyanın sona ermesine sebep olur. İnsanlar, kendilerini duvarlar örüp arkasına saklanarak hastalıklı insanlar ve yetişmekte olan mantarlardan uzak bir şekilde yaşamaya başlar. Sıradanlaşmış bu izole hayatın sıkıcılığı ise mantarlara karşı bağışıklığı olan bir kızın keşfi ile değişir.

Milyonların merakla beklediği diziyi HBO’nun uyarlıyor olması belki de herkesin gönlünü rahat tutmasını sağladı. HBO, dizilerine ustalıkla önem veren ve gereksiz detaylardan uzak durarak gerçekçiliği sonuna kadar korumaya çalışan bir kanal. The Last of Us’da da projenin hakkını vererek beklentilerimizi karşılamayı başarmışlar. Dizi, görsel anlamda da hikaye anlatımında da oyunculuklarıyla da tam bir şölen. Ufak tefek sıkıntılar –tabii ki- olsa da HBO, yepyeni bir klasiğe imza atmış diyebiliriz.

Öncelikle dizinin kusurları ile başlamak istiyorum. İlk kusuru, sıkıcı olması olabilir. Fakat bu sıkıcılık da aslında HBO’nun aradığı bir avantaja dönüşüyor. Dizi, insanlığın içinde olduğu distopik evreni ve evrenin tehlikelerini aktarma konusunda oldukça başarılı. Bunu aktarabilmek için de yolculuk ve şehir manzaralarını kullanıyorlar. Bu durum biraz sıkıcılık yaratsa da yeni distopik evrenin sıranlığını oluşturma konusunda başarıya ulaşıyor. Dizinin ikinci kusuru ise aksiyon azlığı. Fakat bunun da tümüyle bütçesel bir problem olduğunu biliyoruz. Craig Mazin, dizinin ulaştığı başarı sonrası ikinci sezonunda aksiyonun arttırılacağını ilan etti. Evet, aksiyon az olduğu için eleştiriyorum fakat beşinci bölüm olan Endure and Survive’daki Bloater ve zombi istilası kısmı beni aksiyon anlamında doyurdu. Bu sebeple çok fazla üzerinde durmayıp, eleştirilerimi burada kapatıyorum.

Dizi, başarısını yan karakterler ile yakalıyor.

Gel gelelim dizinin başarılı kısımlarına. Herkesin, haliyle, diziden beklentisi bol bol hastalıklı ve aksiyon görmekti. Diziyi beğenme kıstasımız da aslında bu olacaktı. Fakat dizi, başarısını yan karakterleri ile yakalıyor. Her bölüm diziye katılan ve ardından farklı sebeplerle çıkan yan karakterleri ile dizi her yeni bölümde taptaze bir heyecan yaşatıyor. Ve şaşırtıcı bir şekilde dizideki bütün yan karakterler harika bir iş çıkarmış. Daha önce yan karakterlerin böylesine usta işi oyunculuk sergilediği, ön plana çıktığı bir proje hatırlamıyor olabilirim. Şahsi favorilerim Nick Offerman ve Murray Bartlett’ın  canlandırdığı aşık çift ile Scott Shephard’ın canlandırdığı Father karakteri. Hele ki üçüncü bölümdeki gay karakterler hikayesi, aslında hikaye ile tümüyle alakasız olsa da karakterlerin derinlikleri, zamandaki atlamalar ve finaliyle beni göz yaşlarına boğdu. Bölümün ardından ben de birçokları gibi acaba The Last of Us’a, farklı yerlerden farklı karakterlerin konu edildiği bir spin-off dizisi yapılabilir mi diye sormadan edemedim.

Ellie Williams için Maisie Williams dedikoduları çıktığında heyecanlananlardan biriydim. Lakin Bella Ramsey de rolün hakkını vermiş. Bella, gelecekte sıklıkla karşılaşacağımız özel bir aktris olacak. Pedro Pascal için söylenecek bir şey yok zaten. Aynı anda yayınlanmakta olan Mandalorian ile beraber yakında peygamberliğini ilan edecek. Özellikle sakinliğini kaybettiği ve katile dönüştüğü sahnelerdeki oyunculuğu ile dizini seyir zevkini üst noktalara taşıyan özel bir aktör kendisi.

İlk sezon adına oldukça başarılı bir dizi.

Sözün özü… The Last of Us, HBO’dan beklendiği gibi her şeyiyle dört dörtlük, hafif sıkıcı ama ilk sezon adına oldukça başarılı bir dizi. Aksiyon azlığı ufacık bir eksi yaratsa da özellikle her bölüm girip çıkan yan karakterlerinin enfes oyunculukları ile dizi her hafta kendisini izletmek için bir sebep veriyor. Tek bir bölümünde dahi sıkılmadığım dizi, distopik evrenini tanıtmakta da hiç sıkıntı yaşamıyor hatta gelecekteki olası yan hikayeler için de alan açıyor. Uzun yıllardır beklenen projeler genellikle beklentilerin altında kalması ile meşhurdur lakin projenin HBO’ya emanet edilmesinden ötürü içimiz rahattı. Bizi yanıltmadılar ve ikinci sezonunu sabırsızlıkla bekleyeceğimiz bir projeye imza attılar.

Valerii Ege Deshevykh‘in önceki yazılarını incelemek için;

House of the Dragon – Birinci Sezon Finali

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Nisan’da Başka Sinema’da!

Previous article

Klasik bir Shyamalan Filmi: Knock at the Cabin

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.

More in HBO