Sinema severlerin M. Night Shyamalan ile olan ilişkisinin en iyi tabirle inişli çıkışlı olduğu söylenebilir. Yönetmenin The Sixth Sense gibi herkesin takdirini kazanan filmlerinin yanında The Last Airbender gibi kimseyi tatmin edememiş işleri de vardı. Yakın dönem işlerinden Old ve Knock at the Cabin de hem izleyicilerden hem de eleştirmenlerden karmaşık tepkiler almıştı. Fakat Shyamalan’ın kariyeri boyunca değişmeyen bir şey varsa o da her filminde yeni şeyler denemeyi ve kendi istediği filmi çekmeyi bir şekilde başarmasıydı.
Pazarlama kampanyasını “Hannibal Lecter Taylor Swift konserine gitse ne olurdu?” gibi bir cümle üzerine kuran Trap de yönetmenin bu geleneğini bozmuyor. Ailesine olan bağlılığı ve öldürme dürtüsü arasında denge kurmaya çalışan bir seri katilin bir konserde kapana kıstırılışını anlatan Trap, basit ama ilgi çekici konusunu eğlenceli bir anlatıyla işlemeyi başarıyor. Trap özünde bir gerilim filmi olsa da hem Shyamalan’ın yazımı hem de Josh Hartnett’ın oyunculuğu filmin seyir zevkinin temelini oluşturan eğlenceli tonu veriyor.
Basit Olaylar, Karmaşık Koşullar
Filmin ilk yarısı, oldukça basit bir olay örgüsünü takip ediyor. Hikayenin merkezinde kızıyla katıldığı bir pop konserinin kendisi için hazırlanmış bir tuzak olduğunu yavaş yavaş fark eden bir seri katil yer alıyor. Kasap lakaplı Cooper, görünürde gerçek mesleği itfaiyecilik olan sıradan bir Amerikalı baba. Ne var ki, kapana kıstırıldığını farkına vardıkça manyaklığının seviyesi de adım adım açığa çıkıyor. Yaptıkları OKB, empati yoksunluğu ve çocukluk travmaları ile açıklanan karakterin yansıtılışı, tıpkı filmin kalanı gibi, herhangi bir noktada gerçekle yakınlık kurma amacı gütmüyor.
Shyamalan izleyiciye seri katilini sevdirmeye, katilin motivasyonunu açıklamaya ya da insan psikolojisi hakkında yorumlar yapmaya çalışmıyor. Filmin ana karakterinin dikkate değer tek yanı, ailesine olan bağlılığının öldürme dürtüsü karşısında yarattığı engel. Yönetmen, karakterin bu “kusurunu” olay örgüsünü karmaşıklaştıracak bir araç olarak kullanmayı çok iyi başarıyor. Kendisinin görünüşüne dair ihtimaller ötesinde bir bilgiye sahip olmayan FBI karşısında avantajlı konumdaki Cooper, sürekli kızının yanına dönme zorunluluğu nedeniyle iki ileri bir geri hareket etmek zorunda kalıyor.
Filmin Tonunu Performanslar Belirliyor
Trap, yarattığı oyunbaz tonu sayesinde izleyiciyi rahatsız edebilecek mantık hatalarını görmezden gelinebilir kılıyor. Josh Hartnett’ın müthiş oyunculuğu, bu tonun yakalanmasındaki en büyük etken. Ne aşırı gerçekçi ne de fazla karikatürize karakter tasviri, izleyiciye filmin dünyasına girebilmek için ihtiyaç duyacağı bağlantıyı sağlıyor. Karakterin sempatik tavırlarıyla sosyopat doğası arasında pürüzsüz geçişler sunan Hartnett, kolaylıkla komik duyulabilecek her repliği satmayı bir şekilde başarıyor.
Sahne ışıkları her daim Hartnett’ın üzerinde olsa da, yan rollerdeki herkesin de üstüne düşeni fazlasıyla yerine getirdiğini söylemek gerek. Cooper’ın etkileşime geçtiği konser alanı çalışanları, herkese fazla kolay güvenmelerini bir kenara bırakabilirseniz gayet hayatın içinden karakterler. Fakat esas takdiri Cooper’ın kızı Riley rolünü üstlenen Ariel Donoghue hak ediyor. Cooper’ın ikileminin anlamlı olabilmesi için, kızıyla arasındaki ilişkinin inandırıcı olması şart. Ve Donoghue, Riley’nin “Swifty” yansıması enerjisini oyunculuğuyla izleyiciye geçirmeyi çok iyi başarıyor. Riley’nin Cooper’ın hareketlerindeki tuhaflıkları düzenli olarak sorgulaması da hem Cooper’ın üzerindeki baskıyı arttırmak hem de izleyiciye bir inandırıcılık illüzyonu yaratmak için etkili bir araç.
Kamera Kullanımı Seyir Zevkini Arttırıyor
Shayamalan’ın yönetmenliği, görüntü yönetmeni Sayombhu Mukdeeprom’un stilist tercihleriyle mükemmel bir uyum içinde. Kamera kullanımı hem izleyicinin dikkatini nereye yönlendireceğini belirtiyor, hem de olay örgüsünün işlemesinde kritik önemi olan alan algısını sağlıyor. Konser sahnesi ve çevresindeki alanın coğrafyası, izleyici tarafından kolaylıkla anlaşılıyor ve Cooper’ın çevresindeki giderek daralan kapanı hissettiriyor.
Plan tercihleri hem Cooper’ın içinde bulunduğu durumda hissettiklerini yansıtıyor hem de film boyunca serpiştirilen ufak sürprizleri izleyiciye doğru anda teslim etme görevini üstleniyor. Mukdeeprom elindeki tüm imkanları filmin anlatısını görsel olarak ilgi çekici hale getirmek için seferber ediyor ve filmin ironik olay örgüsünü her daim seyir zevki yüksek tutuyor.
Herkes İçin Keyifli Bir Film
Trap, akıllı görünmekle ya da psikolojik çözümlemelerle ilgilenmeyen eğlenceli bir film. En ince ayrıntısına kadar planlanmış cinayetler, dahiyane kaçış planları ya da derinlemesine karakter analizleri bekliyorsanız, filmden boynu bükük ayrılabilirsiniz. Ama iki saatten kısa bir kedi fare oyunu izlemeye hevesli, izlediğinden keyif almaya açık bir izleyiciyseniz filmin merkezine aldığı baba/kız ilişkisi sizin için hoş bir sürpriz olabilir.
Trap çoğunlukla elini güvenli oynayan bir film olsa da teknik anlamdaki başarısıyla günümüz filmleri arasında parlıyor. Shyamalan’ın filmde Lady Raven karakterini canlandıran kızına konser filmi niyetine çektiği film, Josh Hartnett için de her zaman fırsat bulamadığı bir performans aralığını sergileme fırsatı sunuyor. Arkadaşlarınızla birlikte izlediğinizde alacağınız keyfi katlayacak Trap, bu yazın en iyi filmlerinden.
Tuncer Haydarlar‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar