0

Oscar zamanı yaklaştıkça ödül avcısı filmler de aramıza katılmaya başladı. Geçen sene de Netflix hem dizi hem sinema sektöründeki ödüllerde en öne çıkan firmaydı. Bu sene aynı durumu devam ettirmek için yavaş yavaş Oscar filmlerini piyasaya sürmeye başladılar. The Power of the Dog ise belki de Netflix’in en güçlü adayı. En azından şimdilik.

Burbank kardeşler varlıklı bir ailenin 2 kovboy oğludur. George (Jesse Plemons) daha sakin ve iş adamı iken Phil (Benedict Cumberbatch) içinin sertliği dışına vurmuş, asabi ve kirli bir adamdır. Yolları küçük bir kasabadaki restarona düştüğünde restoranı işleten anne-oğul  Rose (Kirsten Dunst) ve Peter Gordon (Kodi Smit-McPhee) ile kesişir. Phil’in garson Peter’ı aşağılaması ile başlayan süreç George’un Rose’u teselli etmesi ile devam eder. Rose ve Geroge’un evlenmesi ile işler sarpa sarmaya başlar.

Film gergin ve etkili bir 30 dakika ile başlasa da belirli bir yerden sonra durulup kendi ritmini buluyor. İlk başlarda açıkçası benim içinde yanıltıcı bir film oldu. Filmin kötü adamı Phil’in Rose ve Peter’a hem bedenen hem psikolojik işkence yapmasını bekleseniz de film o yöne gitmiyor. Film klasik bir western değil. Phil’in klasik kötü adam gibi insanları öldürdüğünü ya da tecavüz ettiğini görmüyorsunuz. Phil ve Rose’un arasında ki o soğukluk hep orada, onu hissediyorsunuz. Filmi tanımlamak için en iyi kelime gerçekçilik olabilir. Film ayaklara yere basan, hatta fazlaca basan bir film.

Phil karakteri kötü adam olarak gözükse de belli bir yerden sonra belli sıkıntıları ve kendine has yaşam biçimi olan sert bir adam olduğunu görüyoruz. Fakat kesin olan bir şey varsa o da Phil’in kadınlara karşı olan nefreti ve sert erkekliğe olan sevgisi. Annesi tarafından ‘’hanım evladı’’ olarak yetiştirilen Peter’dan bile en başta soğuk ve aşağılayıcı davransa bile Peter’la yakınlaşmaya ve onu kendince dönüştürmeye başlayınca ona bakış açısı da değişiyor. Fakat Rose’a olan bakış açısı hiçbir zaman değişmiyor. Rose ise eski yaşantısına göre çok daha rahat bir hayatı olsa da Phil’in sert bakışlarını hep üzerinde hissediyor. Rose’un hem üst seviyeye çıkıp bu duruma alışmaya başlaması hem de Phil’in baskısını üzerinde hissetmesi en başta Rose’u kırıyor. Zengin ve rahat bir hayatı olsa da ruhen paramparça oluyor. Ama ne zaman ki Phil ve Peter’ın aralarında bir arkadaşlık ilişkisi oluyor o zaman Rose’da uyanmaya başlıyor.

Benedict Cumberbatch’ın başrol olduğu The Power of the Dog genel olarak onun üzerinden ilerliyor. Adı Oscar adaylığı ile şimdiden anılmaya başlasa da ortada ödül alabilecek bir performans ben göremiyorum. Bu seneki diğer filmi The Electric Life of Louis Wain’deki performansı bu filme göre çok daha iyiydi. Gerçi o film de bu filme göre daha iyiydi. Altılı Oscar listesine girebilir ama şansı olduğunu pek zannetmiyorum. Fakat filmin kendi içinde gayet yeterli ve iyi bir performansı var. Film gibi o da sakin ve durgun. Filmi neredeyse tek başına taşıyor.

Diğer öne çıkan oyuncu ise Kirsten Dunst. 10’lu yaşlarında Brad Pitt ve Tom Cruise ile oynadığı Interview with the Vampire ile başlayan kariyeri Sam Raimi’nin Spider-Man’ı ile şaha kalksa da son 7-8 yıldır küçük bir duraksama dönemine girdi. Sofia Coppola ve Lars Von Trier gibi ünlü yönetmenlerle çalışan oyuncu gayet iyi bir kariyere sahip. Fakat özellikle kariyerinin başında (2010’a kadar) oynadığı roller onu biraz itici biri olduğu izlenimi bıraktı. Marie Antoniette, Mary Jane, IWTV filmlerinde ki rolleri hep empati kurması zor itici karakterlerdi. Fakat hala çok genç olsa da biraz yaş aldıkça hem oyunculuğu değişmeye başladı hem de daha güzelleşti diye düşünüyorum. Bu filminde Phil’in karşısında ki katalizör güç. Filmde ki en fazla değişim yaşayan karakter kendisi.

Kodi Smit-McPhee ise film de en az süre alan başkarakterlerden olsa da filmin ana kahramanı demek mümkün. Filmin kırılma noktalarında hep Peter var. Belirli noktalarda Phil’in zıttı iken belirli yerlerde ise onun izdüşümü. Ana karakterimiz Phil olsa da filmi değiştiren karakter Peter. Kodi ise belki çok görkemli bir oyunculuk ortaya koymasa da gayet iyi. Hafif sünepe ama hafiften de irite edici bir karakteri gayet iyi oynamış.

Yönetmen Jane Campion çok uzun bir sürenin ardından sinemaya döndü. Kendisinin başka bir filmini izlemesem de ünü kendisinden önce gelen yönetmenlerden birisi. Aynı zamanda akademi ile yıldızı barışan yönetmenlerden. Bu senenin de en iyi yönetmen dalında en büyük favorilerinden birisi. Film bazı noktalarda sıradan gelse de küçük detaylar ile iyi bir hikaye örüldüğünü görebiliyoruz. Bu konuda yönetmeni takdir etmek lazım. Genel olarak iyi bir film olsa da ‘’game changer’’ ya da ‘’modern bir klasik’’ olmadan çok uzak.

Senenin en iyi 10 film listesi yapsam The Power of Dog’u oraya almam. Fakat benim gibi düzenli olarak Oscar vb. ödül törenlerini takip ediyorsanız listenize bir çek atmanız için bu filmi izleyebilirsiniz. Tabi ki Cumberbatch sevenlerin de boş geçmemesi gereken bir film.

7

Batuhan Oğuz

Ultra Sollanmış Bir Başarısızlık: The Wheel of Time

Previous article

2021 Yılının Kaybedenleri

Next article

Yorumlar

Yorumlar kapatıldı.

You may also like