0

Memories of Murder, The Host, Mother ve Okja gibi başarılı yapımlarla sinema dünyasında kendine özgü bir yer edinen Bong Joon-ho, Parasite ile küresel çapta büyük bir başarı elde ederek En İyi Film Oscar’ını kazanan ilk yabancı yönetmen oldu. Bizler de Arakat Mag ekibi olarak Mickey 17‘nin çıkışını kutlamak amacıyla, yönetmenin filmlerini değerlendireceğiz.  Bu bağlamda, 2013 yapımı Snowpiercer, Bong Joon-ho‘nun filmografisindeki en önemli filmlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.

Jacques Lob, Benjamin Legrand ve Jean-Marc Rochette‘in Fransız grafik romanı Le Transperceneige‘den uyarlanan Snowpiercer, katı güç hiyerarşilerini ve yok olmuş bir dünyada durmaksızın hareket eden bir trenin dar sınırları içinde bile alev alev yanan sınıf mücadelesini incelikle ele alıyor. Snowpiercer‘ın distopik anlatısı, onu modern bilim kurgu sinemasının en benzersiz yapıtlarından biri yapıyor.

Snowpiercer 2013 Film İncelemesi Arakat Mag Bong Joon Ho Chris Evans Jamie Bell Tilda Swinton

Rayların Üzerinde Bir Dünya

Snowpiercer, başarısızlıkla sonuçlanan bir iklim deneyi sonrası dünyayı yaşanmaz hale getiren bir buzul çağında geçmektedir. İnsanlığın son kalıntıları, sürekli hareket eden Snowpiercer adlı devasa bir trenin içinde yaşamaktadır. Chris Evans‘ın canlandırdığı Curtis Everett, trenin iç düzenini temsil eden madalyonun bir yüzü, alt tabaka bir devrimcidir. Ön bölümlerde lüks içinde yaşayan elitler, konfor ve eğlencenin tadını çıkarırken, arka bölümdekiler sefalet ve açlık içinde hayatta kalma mücadelesi vermektedir.

Snowpiercer, kendi mekaniklerini açıklamakla uğraşmıyor. Bir trenin 17 yıl boyunca aralıksız hareket edebileceğine sizi inandırmaya çalışmıyor, çünkü böyle bir şey mümkün değildir. Bu nedenle Snowpiercer‘ın, saf bir bilim kurgu eseri olduğunu söylemek zor olacaktır. Bong Joon-ho, trenin nasıl işlediğini anlamakla vakit kaybetmek yerine, toplumsal düzene ve insan doğasına odaklanmayı tercih ediyor.

Her korku rejiminin kaçınılmaz sonu, bir isyanla karşılaşmak ve yıkılmaktır. Snowpiercer, durmaksızın yol almaya devam eden ama belirli bir hedefi olmayan tüm toplumların bir yansımasıdır. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden bu yana dünya, piyasa ekonomisinin “ideal yol” olduğunu kabul etti. Bu yeni dünya düzeninde, trenden inmek mümkün değildi. Eninde sonunda, bugün geldiğimiz noktada, her birimiz birer Snowpiercer‘ın içinde bulduk kendimizi. Yolumuzu görmeden, sadece çok ufak bir kesimin çıkarına hayatlarımızı sürdürüyoruz.

Snowpiercer 2013 Film İncelemesi Arakat Mag Bong Joon Ho Chris Evans Jamie Bell Tilda Swinton

Kör Göze Parmak Temalar

Fransa’daki sınıf mücadelesini detaylandırırken Karl Marx, “devrimler tarihin lokomotifleridir.” yazmıştı. Snowpiercer, kendi alegorilerini kör göze parmak biçimde Marksist temalardan kuruyor. Snowpiercer‘da devrim, tarihsel materyalizme uygun biçimde bir gereklilik ve önlenemez bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Curtis’in önderliğinde, zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar, devrimi ateşliyor.

Devrimin amacı, Snowpiercer‘da da üretim araçlarına el koymaktı. Çünkü ancak böyle, yeni kurulacak işçi sınıfı toplumunun parayı ve sınıfları ortadan kaldırması gerçekleşebilirdi. Bong Joon-ho‘nun bu filmdeki en dahi kararlarından biri de, bu evrende “üretim aracı” olarak su geri dönüşüm tesisini konumlandırmasıydı.

Bir diğer nokta, Ed Harris tarafından başarıyla canlandırılan Bay Wilford’ı ilgilendiriyor. Wilford, Curtis’e, kendisininki de dâhil olmak üzere, tüm devrimlerin planlı olduğunu söylüyor. Bu noktada filmin sonunun, bu sahneyle kusursuz şekilde bağlandığına inanıyorum. Curtis, ilerlemeci ve eşitlikçi bir devrim için çıktığı yolda, trenin kontrolünü devralması gerektiğini öğreniyor. Devrimin, kendi ideallerinden saptığını anladığında sömürü düzeninin temsili olan treni yok etme kararı veriyor. Trendeki bazı parçalar eskidiğinden, yalnızca çocukların girebildiği bölümlerdeki parçalar elle çalıştırılmaya devam ediliyor. Snowpiercer’ın parasız dünyasında bile çocuk işçiliği ve egemen sınıfın sömürüsü söz konusudur.

Snowpiercer 2013 Film İncelemesi Arakat Mag Bong Joon Ho Chris Evans Jamie Bell Tilda Swinton

Tren İçindeki Kültürel Hegemonya

“Kültürel hegemonya,” 1891’de doğan İtalyan Marksist Antonio Gramsci‘nin ortaya attığı bir kavramdır. Bunu benden çok daha iyi anlatacak insanlar olduğunu bildiğimden, bu terim içindeki “baskı” ve “rıza” kavramlarından bahsetmek istiyorum. Snowpiercer, trenin her iki tarafında da kitlelerin nasıl pasifleştirildiğini göstermekten çekinmiyor.

Alt tabakadan insanların yaşadığı “Kuyruk” bölümünde, baskı yoluyla bir hegemonya kurulmuştur. Bu bölümde, polisler tarafından sık sık kontroller gerçekleştiriliyor. İnsanlar korkuyla hizaya sokulmuştur. Kamusal cezalar ve hatta kendilerine verilen yemekler aracılığıyla insanlar, dehümanize edilmiştir.

“Rıza” kavramı, elitler için avantajlı olan değerlerin ve kuralların eğitim, din ve medya aracılığıyla kitlelere aktarılmasıyla şekillenmiştir. Bunun bir örneği, trenin ikinci komutanı (second-in-command) Mason’ın (Tilda Swinton), her şeyin bozulmaz bir “ilahi düzenin” parçası olduğunu savunmasında görülebilir. Filmin ilerleyen kısımlarındaki eğitim sahnesindeyse, trenin hikayesinin nasıl bir propaganda aracına dönüştüğünü görebiliyoruz.

Snowpiercer, daha nice hikayelerin anlatılabileceği bir blueprint görevi görüyor diyebilirim. Bong Joon-ho, Le Transperceneige hikayesini, tahmin edilemeyecek düzeyde popüler kılmayı başardı. Bununla birlikte Snowpiercer, yönetmenin en popüler filmlerinden biri olma özelliği de taşıyor. Başrol Chris Evans, kendisinin en iyi dönemi diyebileceğimiz zamanlarda başrolü sağlam biçimde taşıyor. Benzer bir şekilde Robert Pattinson da, popülerliğinin zirvesindeyken, bir Bong Joon-ho filminde başrol olmaya hazırlanıyor. Şimdi sıra sende, Mickey 17!


Uğurcan Çağlayan‘ın diğer yazılarını da okumak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Mother: Suçluluk, Adalet ve Takıntı

The Host: Canavar Alegorisi ve Politik Hiciv

Uğurcan Çağlayan
Tarih öğrencisi, kaşif ve yazar.

Mother: Suçluluk, Adalet ve Takıntı

önceki yazı

Okja: İç Isıtan Bir Kapitalizm Eleştirisi

sonraki yazı

Yorumlar

Yorumlar kapatıldı.

Bunlar da ilginizi çekebilir

daha fazla Bong Joon Ho