Deadpool 2 ve Bullet Train filmlerinden tanıdığımız David Leitch, The Fall Guy ile geri dönüyor. Aksiyon filmlerinin aranan yönetmenlerinden olan Leitch‘e, bu filmde Ryan Gosling ve Emily Blunt eşlik ediyor. Film 26 Nisan’da Immaculate, Cadı, Challengers ve Boy Kills World ile aynı gün vizyona girecek. Neredeyse her türün kapısını aralayacağımız dolu bir vizyon haftasına girmiş bulunmaktayız.
Film, 80’lerde ABC’de yayınlanan ve aynı isme sahip olan Glen A. Larson’ın televizyon dizisinden esinleniyor. David Leitch ise dublör camiasının anlatıldığı bu filmi yönetmek için biçilmiş kaftan. Ki kendisi dublörlükten yönetmenliğe geçmiş, yakın zamandaki aksiyon filmlerinde büyük başarılar elde etmiş bir isim. The Fall Guy yalnızca dublörlere değil, kamera arkasında çalışan ve film yapım sürecinde bulunan herkese saygıda duruyor.
Yazının bundan sonraki kısmı film hakkında spoiler içerebilir.
Her Filmde Onlar Var
Her filmde onlardan var, ekrandalar. Ama nerede olduklarını bilmiyoruz. Böyle başlıyor The Fall Guy. Açılış perdesinde aksiyon filmlerindeki tehlikeli sahneleri göstererek, bu sözlerle. David Leitch, 20 yıl boyunca dublörlük yapmış ve yer aldığı her filmde kamera arkasındaki her işle yakından ilgilenip öğrenerek yönetmen olmuş biri. Öyle ki çektiği filmlerin toplam hasılatı neredeyse 3 milyar $’a yaklaşmış durumda.
Yani bir dublörün hikayesinin anlatıldığı The Fall Guy‘ın yönetmen koltuğuna oturtulması, çok güzel bir tercih. Zira bir dublörün hikayesini, ondan başka kim bu kadar güzel anlatabilirdi emin değilim. İşte tam bu noktada Ryan Gosling‘in canlandırdığı Colt Seavers ile karşılaşıyoruz.
Seavers, filmde sektörün en çok tanınan dublörü. Özgüveni yüksek, kendini yenilmez zanneden ukala bir karakter. Ve bir kaza sonucu işinden tamamen uzaklaşmak zorunda hissediyor. Son zamanlarda da artan set kazaları ve ölümlerine de dikkat çeken bu sahne ile başlamak sizi filmin içine direkt alıyor. The Fall Guy bir mesaj verirken eğlendiriyor. Stilist aksiyonuyla göz dolduruyor. Kameramanlar, ışıkçılar, sesçiler, yönetmenler, prodüksiyon, dublörler ve daha fazlası. Sahne arkasında yorulmadan çalışan emekçiler. Film içinde film temasıyla sinemanın pek de aşina olmadığımız tarafında gezintiye çıkarıyor.
Hikayenin Gittiği Noktalar
Beden ve akıl sağlığı için bir yıl önce işi bırakan Seavers, eski sevgilisi Jody’nin (Emily Blunt) yönettiği yüksek bütçeli bir stüdyo filmindeki başrol oyuncusu Tom Ryder’ın (Aaron Taylor Johnson) ortadan kaybolmasından sonra sektöre geri dönmek zorunda bırakılıyor. Ve film başlıyor. Seavers’ın üstüne yıkılmaya çalışılan bir komplo, yönetmen sevgilisi ile arasında kurulan aşk hikayesi ve film içinde bir filmin çekilmesi. Bunların birbiriyle iç içe harmanlanarak sunulması özüne yakışan bir film olmasını sağlıyor The Fall Guy‘ın.
2 Oscar adaylığı bulunan Ryan Gosling, bence artık rüştünü ispatladı. Artık çoğumuz onu çok seviyoruz. Eğlenceli kişiliği, oyunculuk yetenekleri, sahne performansları. La La Land, Blade Runner 2049, Barbie. Her filmde hayranlığımızı katlıyor. Ve The Fall Guy ile de bir mola vererek canlandırdığı karakterinin keyfini çıkarması filme bir artı kazandırıyor.
Yüksek bütçeli bir filmin yönetmeni olarak seçilen Emily Blunt‘ın karakteri de bir harika. Ve kesinlikle çok güzel bir tercih. Blunt, The Fall Guy‘da ışıl ışıl parlıyor ve göz dolduruyor. Oppenheimer‘dan sonra onu gerçekten eğlendiği bir filmde izlemek fazlasıyla keyifli. Ryan Gosling ile kimyaları da çok uyuşuyor.
Stilist Dövüş Sekansları, Mizahi Taraf
Leitch‘in dövüş koreografilerindeki tarzına özellikle bundan önceki filmi Bullet Train‘de fazlasıyla şahit olmuştuk. The Fall Guy’da özellikle kulüp sahnesinde eklediği çizgi grafik ile birleşen dövüş sekansları onun yakın zamandaki aksiyon sinemasındaki etkisini de artırıyor. Bullet Train ile The Fall Guy arasında da bir köprü kurmasını sağlıyor. Zira bence onun kendine münhasır olan bu tarzını bir John Wick veya Hızlı ve Öfkeli yönetmediği sürece çok göreceğiz.
Mizahı tarafını da bunlarla çok iyi harmanlıyor. Glen A. Larson’ın televizyon dizisinden esinlenerek başka bir hikaye çıkarmayı başarmış senarist Drew Pearce. Onu Iron Man 3‘ten Mission Imposible: Rogue Nation‘dan da tanıyoruz aslında. Yönetmen ile Hobbs and Shaw filminde yine senaryo kısmında çalışmış fakat asıl birliktelikleri burada gözle görülebiliyor. The Fall Guy ile iki tarafın da istekleri ve çalışması ortak bir paydada buluşmuş. Filmdeki her şeyin tıkır tıkır işlemesini sağlamış.
Bu Haftanın En İyisi
The Fall Guy, eğlenceli aksiyonu ve hikayesiyle bu haftanın vizyon filmleri arasında en iyisi. 43. İstanbul Film Festivali devam ederken sanat filmlerinden biraz uzaklaşmak istiyor ve orada Hit Man‘i göremediysek, The Fall Guy‘ı direkt tercih edebiliriz. Çünkü karşımızda sinemada izlenmeyi hak eden başı sonu tutarlı bir gişe filmi var. Bir ara ritminin düştüğü oluyor ama film geri gelmeyi başarıyor.
Ryan Gosling ve Emily Blunt‘ın birbirleriyle uyumlu kimyası. David Leitch‘in aksiyon sinemasına yakışan tarzı. Anlatılan hikaye. Müzikler, dövüş koreografileri, yan karakterler ve öncesinde yazdıklarım filmi öne çıkaran özelliklerden. Hak ettiği değeri görmeyen dublörler ve set çalışanları. Bu filmde o değeri görüyorlar ve adeta The Fall Guy‘ın başrolleri oluyorlar.
Umut Tiryaki‘nin diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
[…] The Fall Guy: Hak Ettiği Değeri Görmeyenler […]
[…] The Fall Guy FRAGMAN […]