David Nicholls‘un 2009 tarihinde yayınlanan, aynı adlı çok satan romanından uyarlanan ve 8 Şubat’ta vizyona giren One Day, Emma Morley (Ambika Mod) ve Dexter Mayhew’in (Leo Woodall) on yılı aşkın bir süre boyunca devam eden ilişkilerinin izini sürüyor.
Emma Morley ve Dexter Mayhew‘in hikayesini uyarlamaya yönelik ilk girişim bu değil. Anne Hathaway ve Jim Sturgess‘in başrollerini üstlendiği bir de film mevcut. Ancak Netflix yapımı bu uyarlamanın kitabın özünü daha iyi yansıttığını söylemeden geçemeyeceğim.
Dizi, Emma ve Dex’in, mezuniyet gecesi tesadüfi bir şekilde kesişen yollarıyla başlar ve her bir bölüm, zamanın hükmü altında şekillenen bir yılı, adeta birer sayfa gibi açıp, okuyucuyu 1988’den 2000’lere kadar uzanan bir yolculuğa çıkarıyor. 80’ler ve 90’ların mistik nostalji dolu atmosferi, izleyiciyi büyülü bir şekilde içine çekiyor. Hikaye, dürtülerinin peşinde koşan, anın tadını çıkarmaya odaklanmış “ruhu özgür” Dex ile dünyayı değiştirmeye kararlı idealist Emma’nın ilk temaslarında “Gelecekte ne yapacaksın?’’ sorusuyla bizi karşılıyor. Bu soruya verilen cevaplar, karakterlerin yaşama bakış açılarındaki derin farklılıkları da göz önüne seriyor.
Karakterlerimizin ilişkisi, üniversite mezuniyet gecesinde başlar ve derinleşir. İlişkileri, beklenmedik ancak güçlü bir bağla şekillenir. 14 bölümden oluşan dizimiz, yaklaşık olarak 20 yıl süren bir zaman dilimini kapsar ve her bölüm, 15 Temmuz’da geçer.‘’15 Temmuz neden?’’ diye soracak olursanız da karakterlerimizin beraber geçirdikleri ilk güne denk geliyor. Dizi, geçtiği zamanın nostaljik tüm ögelerini en güzel şekilde bize gösterirken Vanbur’un “Falling Colour” ve The Cranberries’in “Dreams” gibi müzikal eserleri de bizle buluşturuyor. Yıllar geçiyor ve karakterlerimiz beraber büyüyor, acılar çekiyor, başarısız ilişkiler kuruyor, iş güç sahibi oluyor… Fakat yolculuklarında en büyüleyici detay tüm yaşanan kötü tecrübelere, kavgalara rağmen birbirlerine ‘’yol arkadaşı’’ olabilmeleri.
Em ve Dex’in ilişkisi bizlere hem umudu hem ihaneti aynı anda gösteriyor. Hayatları nadiren mükemmel ilerler. Amaç ve kader, kahramanlarımızı önceden belirlenmiş sonuçlara doğru yönlendirir.
One Day, sadece Dexter ve Emma’nın aşk hikayesi olarak değil, insan olmanın ve yaşamın kısa bir özeti gibi ilerliyor. Dizi, zamanın değerini vurgulayarak her günün kıymetini bilmemiz gerektiğini bize akıcı bir dille anlatıyor. Çünkü hayat hızla akar, beklenmedik bir şekilde ilerler ve geride pişmanlıklar veya anılar bırakır.
İddia ediyorum ki izledikten sonra yarım saat boyunca ağlayacak ve hayatınızı sorgulayacaksınız. Su gibi akan bölümler arasında son bölüme geldiğinizdeyse zaman duruyor ve size inanılmaz bir acı veriyor. Netflix’in son zamanlarda yaptığı en iyi ve duygusal uyarlama diyebilirim.
Gizem Buse Taşkın’ın diğer yazılarına bakmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar