0

Marvel Sinematik Evreni’nin geçtiğimiz 15 yıldaki başarısı tartışılmaz bir gerçek. Avengers: Endgame sonrasında çıkan filmler, ne eleştirel anlamda ne de gişede bekleneni vermese de Kevin Feige önderliğindeki bu franchise iyisiyle kötüsüyle yakın dönem sinemasını değiştirdi. Tabii ana akım sinema kadar, Marvel’ın kendi yapımları da bu değişimin etkilerini hissetti. MCU’nun ivmesi, evrene dahil olmayan eserlerin bilinçli olarak arka plana atılmasını beraberinde getirdi.

Çizgi roman tarafında en ünlü ekiplerinden X-Men’in yerini Inhumans’la doldurmaya çalışıp ağır toplarını da Avengers’a kaydıran Marvel, hatanın büyüğünü animasyon stüdyolarıyla yaptı. 2004’te Lions Gate Entertainment’la yalnızca DVD formatında yayınlanacak sekiz animasyon filmi için anlaşılmış ve bir animasyon evreninin ilk adımları atılmıştı. 2006’da yayınlanan ilk Ultimate Avengers filmi, 2012’de izlediğimiz filme çok benzer bir hikaye anlatarak iyi bir temel oluşturmuş, ardından gelen filmler de hem eleştirmenlerden olumlu yorumlar almış hem de dönemin çocuklarını evrene ısındırmayı başarmıştı.

Ne var ki, 2011’de yayınlanan Thor: Asgard Hikayeleri’nden bir yıl sonra gelen Avengers filminin başarısı ve giderek azalan DVD kültürü, animasyon stüdyolarının çalışmalarını televizyon dizileriyle sınırladı. Disney XD’de yayınlanan Avengers Assemble ve Ultimate Spider-Man çizgi diziler dışında tek tük animasyon filmlerine imza atan Marvel, süper kahraman animasyonları üzerindeki liderliğini DC’ye kaptırdı.

Küllerinden Doğan Marvel Animasyon Evreni

Marvel Animation Studios, tam da böyle bir iklimden ortaya çıktı. 2021 Temmuz’unda kurulan bu yeni ekip, Disney+ için yarattıkları MCU’yla bağlantılı What If…? ile izleyici karşısına çıktı. Şahsi zevkime hitap etmese de 3. sezon onayını da almış olan What If…?’in yanına Spidey and His Amazing Friends gibi daha küçük yaş gruplarınca sevilen bir animasyon dizisi ve lokmalık animasyon antolojisi I Am Groot’u da koymayı başaran stüdyo X-Men 97 ile turnayı gözünden vurdu. X-Men 97 ile yakaladıkları etkileyici başarının detaylarına girmeden ilerleyen yıllarda bizlere Your Friendly Neighborhood Spider-Man, Eyes of Wakanda ve Marvel Zombies gibi projeleri getireceklerini de not düşelim.

Batman: the Animated Series ve Spider-Man (1994) ile birlikte en başarılı süper kahraman çizgi dizilerinden biri olan X-Men: The Animated Series, çocukluğunu doksanlarda ve iki binlerin başında yaşamış her çizgi roman severin kalbinde ayrı bir yerdedir. En ünlü X-Men hikayelerini çocuklar için uygun olacak bir tona indirgeyerek anlatan seri, 5 sezon sonunda açık uçlu bir finalle sonlanmıştı. X-Men 97 de bu finalin bıraktığı yerden başlatıyor hikayesini. Adının da önerdiği üzere, eski serinin doğrudan devamı niteliğinde. Üstelik bunu yaparken yeni başlayacak izleyicilerin bir şeyleri kaçırmasından bir an olsun endişe etmiyor. Daha ilk bölümünden izleyicinin karşısına Henry Gyrich ve Bolivar Trask  gibi karakterleri hiçbir açıklama olmadan çıkaran dizi, hikayeye bağlantılarıyla ilgili yalnızca ufak atıflarda bulunuyor. Asla atlamadığımız giriş jeneriğine serpiştirilen eski seriden sahneler ya da karakterlerin birbirine söylediği birkaç söz ihtiyaç duyabileceğiniz bağlantıyı sağlıyor.

Tabii dizinin izleyiciye olay örgüsünü açıklamayla ilgili büyük endişeleri olmayışı, esas izlemek istediğimizin olaylar olmadığını bilmesinden geliyor. X-Men özünde dışlanmış bireylerin birbirleriyle kurdukları ilişkiler üzerinden ilerleyen bir pembe dizi. Her zaman böyleydi ve muhtemelen daima da böyle kalacak. Haliyle dizi de karakterler arası dramalarıyla öne çıkan bu türün imkanlarını sonuna kadar kullanıyor. Bishop gibi sınırlı ekran süresine sahip birkaçı dışında, her karakter bir gelişim geçiriyor. Bu durumu gözlemlemek için ekipte liderlik rolünü üstlenen iki isimden, Cyclops ve Magneto’dan öteye gitmeye de gerek yok üstelik.

X-Men 97 İnceleme Arakat Mag

Herkesin Anlatacak Bir Hikayesi Vardır

Daha ilk sahnesinden Cyclops’a yıllardır hak ettiği takdiri veren dizi, ekibin liderliğini üstlenen Scott’ın karşısına daha karmaşık problemler çıkarıyor. Sık sık Superman’e de atfedilen “izci çocuk” sterotipinin bir örneği olan Scott Summers doğru işlenmediğinde kolaylıkla sıkıcı görünebilecek bir karakter. 2000 yılında yayınlanan ilk X-Men filminden bu yana karakterin ilgi çekici bir şekilde beyaz perdede yansıtılamayışı da bunun en büyük göstergesi.

Dizinin yapımcıları bu durumun üstesinden, Scott’ın karşısına ahlaki yargılarını sorgulatacak, doğru yolculukla çözülemeyecek sorunlar çıkararak geçiyor. Başta eşinin çocuklarını yetiştirmek için X-Men’den ayrılmaları teklif etmesiyle başlayan ikilemi, Xavier’ın vasiyetinde her şeyi Magneto’ya bıraktığını öğrenmesiyle daha da çetrefilli bir hale geliyor. Sezonun devamında çocuğuyla, Jean’le ve Madelyn’le olan ilişkisi de karakterin duygusal durumunu sürekli dengesiz tutarak karşısına finalde üstesinden gelerek parlayabileceği yeni engeller çıkarıyor.

X-Men 97 İnceleme Arakat Mag

Benzer şekilde Magneto da kendini Xavier’ın vasiyetiyle üstüne yüklenen görevin gerekliliklerine uygun hareket etmeye çalışırken buluyor. Yazarlar, Magneto’yu işlerken dikkat etmeleri gereken temel nokta olan “haklı” gerekçeleri olan kötü karakter yapısına sonuna kadar bağlı kalıyor. Magneto doğru olanı yapmaya çalıştıkça kendisinin ve çevresindekilerin başına gelenler, karakterin geçmişindeki travmalarla da birleştiğinde sezonun ikinci yarısındaki tepkilerini fazlasıyla anlaşılabilir kılıyor. Ayrıca karakterin ekranda olduğu her anda büyük laflar ve etkileyici güç kullanımlarıyla sahne ışığını daima üstünde tuttuğunu söylemek de mümkün. Dizi karakterin tehditkar doğasını sezon boyunca başarıyla yansıttığı için sezon finaline yaklaşırken yaşadığı kırılmanın dramatik etkisi de kat kat artıyor.

Storm’un güçlerini kaybettikten sonra yaşadıkları, Jean’in kimlik buhranı ve Rogue’un yasla baş ediş şekli derken her karakter diziye olan duygusal yatırımımızı artıracak yolculuklardan geçiyor. Tabii yazımda yakalanan bu başarının seslendirme performansları ve animasyon kalitesiyle taçlandırıldığını da belirtmeden geçemeyiz. Birkaç istisna dışında tamamen geri dönen orijinal seslendirme kadrosu, duygusal sahnelerin ağırlığını başarıyla üstleniyor. Özellikle Magneto’yu seslendiren Matthew Waterson, Gambit’i seslendiren A.J. LoCascio ve Rogue’u seslendiren Lenore Zann, karakterlerine inanılmaz bir derinlik katıyor. Sahnelerin duygusal yükünü geçirmede animasyonlardaki aşırı yakın plan kullanımının da payı büyük. Sık sık karakterlerin gözlerine veya yüzlerinin çeşitli bölümlerine odaklanan “kamera” her hissin izleyiciye tümüyle geçtiğinden emin oluyor.

X-Men 97 İnceleme Arakat Mag

Mutanlar Aşık Olamaz mı Sandınız?

Karakterlerin bireysel yolculukları kadar birbirleriyle olan ilişkileri de anlatıyı şekillendiriyor. Hikaye boyunca birbirine geçmiş birçok aşk üçgenine tanıklık ederken buluyoruz kendimizi. Jean-Scott-Madelyn üçlüsünü uzaktan izleyen Wolverine, açlığını çektiği sevgiyi bunu nasıl ifade edeceğini bilemeyen Morph’ta buluyor. Diğer tarafta Rogue’un aşkına talip Magneto ve Gambit ikilisi birbirine alttan alta laf sokarken Roberto ve Jubilee yeni filizlenecek bir aşkın tohumlarını ekiyor. Galaksiler ötesinde aşna fişne peşinde koşan Xaiver, yaralarını sararken yakınlaşan Forge-Storm ikilisi ve “Sevdiğim kız Sentinel çıktı.” diyen Beast ile birlikte tüm ekibin kalbini kaptırdığı birileri olduğunu söylemek mümkün. Hikayeleri “Her şeye de romantizm sokmayın be kardeşim!” diye eleştirenlerdenseniz yukarıda bahsi geçen istisnasız her ilişkinin ne kadar düzgün işlendiğine bakıp ağlayarak günlüğünüze yazmaya devam edebilirsiniz.

Yine X-Men’i X-Men yapan şeylerden olan alt metinler de her zamankinden daha net şekilde kendilerini gösteriyor sezon boyunca. Gyrich’in ağzından dinlediğimiz ve Amerika’nın bugün azınlıklara yaklaşımının mükemmel bir özeti olan monolog, sezonun final hikayesi de olan “Hoşgörünün sonu yok oluştur.” repliğini ilk bölümden aklımıza kazıyor. Magneto’nun karşısına Birleşmiş Milletler’den herhangi biri çıktığı an sarf ettiği replikler de yer yer “Bunu nasıl kabul ettirmişler?” diye sorgulatacak sivriliğe ulaşıyor. Dizinin nostaljik hissini korurken günümüzle de ilişkili hissettirebilmesinin en büyük nedenlerinden biri de bu günün dertlerine korkusuzca değinebiliyor olması zaten.

X-Men 97 İnceleme Arakat Mag

“Toplasan hepi topu bu kadar X-Men hikayesi var!” temalı tweete dizinin kovulan yazarlarından Beau DeMayo’nun yaptığı yukarıdaki alıntı, orijinal bir X-Men hikayesi anlatmanın zorluğunu özetliyor. Sezon boyunca hem eski seriye hem de çizgi romanlara sık sık atıfta bulunulduğunu görüyoruz. Fakat X-Men ’97, orijinal seriden farklı olarak, esinlendiği hikayeleri tonlarını yumuşatarak değil, kendi anlatısına uyacak şekilde yeniden anlatmayı tercih ediyor. Bu sayede hem eski X-Men hayranlarına selam çakmayı hem de yeni hayranları daha fazlası için yönlendirmeyi başarıyor. Aşağıya sezon içinde doğrudan esinlenilen birkaç çizgi romandan oluşan bir listeyi de bırakıyorum.

  • Ölümkalım – Uncanny X-Men #185-186
  • Magneto’nun Mahkemesi – Uncanny X-Men #200
  • Madelyn Pryor’ın Goblin Queen’e Dönüşümü – Uncanny X-Men #239-243
  • Magneto – Rogue İlişkisi – Uncanny X-Men #269,27

X-Men 97 İnceleme Arakat Mag

X-Men Hiç Olmadığı Kadar İyi!

Son olarak dizinin teknik anlamda bir mucize olduğunun altını çizmek gerek. Eski serinin görsel dilini başarıyla modernleştirmesi bir yana, Invincible gibi rakiplerine kalitede açık ara fark atacak bir seviyede X-Men 97. Bunu da büyük oranda iş yükünü doğru dağıtarak başardığını tahmin ediyorum. Her bölümünü ağzına kadar dövüş sahneleriyle doldurmaya çalışmayıp karakter anlarına da yer bırakarak hem animasyon yükünü hafifletiyor hem de aksiyon sahneleri geldiğinde gerçekten epik görünebilmelerine fırsat sağlamış oluyor.

Genel yapısında aksiyon ağırlıklı bir bölümün ardından daha diyalog ağırlıklı bir bölüm koyarak sezonunun temposunu da mükemmel ayarlıyor dizi. Hemen her bölümde aksiyon sahneleri olmasına rağmen, sezona baktığınızda 1-3-5-7 ve 9. bölümlerin daha bol aksiyonlu, 2-4-6 ve 8. bölümlerin ise daha diyalog ağırlıklı olduğunu fark edebilirsiniz. Bu dağılım, gerektiği yerde aksiyonu parlatabilmeyi sağlıyor ve her karakterin kendine has güçlerini tüm etkileyiciliğiyle sergilediği dövüş sahnelerinin seyir zevkini kat kat artırıyor. Ayrıca ekipteki her karaktere sezon boyunca parlayacağı anlar vererek hayranların tamamının gönlünü aldığına emin oluyor dizi.

X-Men 97 son dönem Marvel işlerinin arasında bir inci gibi parlıyor. Hala nasıl bu kadar iyi olabildiğini anlayamadığımız dizi, ikinci sezonuna geçerken baş yazarlarından Beau DeMayo’yu kaybedişiyle endişelendirse de kalitesiyle Marvel Animation Studios’dan çıkacak yeni projelere dair umut veriyor. Animasyon dizilerinden keyif alan herkesin zaten diziyi izlediğini tahmin ediyorum fakat bir şekilde radarınızdan kaçtıysa mutlaka şans verin. Özellikle süper kahraman hikayelerinden keyif alıyorsanız diziyi beğenmeme ihtimaliniz olduğunu düşünmüyorum. Mutantlar MCU’ya nasıl dahil olur bilemiyorum fakat X-Men 97 bu kalitede devam ettiği sürece tüm MCU yanıp kül olsa da umurumuzda olacağını sanmıyorum.

Tuncer Haydarlar‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Twitter, Instagram, Discord ve Letterboxd aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Furiosa: A Mad Max Saga: Keder, İsyan ve İntikam

Dark Matter: 1. 2. & 3 Bölüm İncelemesi

Tuncer Haydarlar
Bilimkurgu, fantazya ve korku edebiyatı tutkunu. Sinema sever. Çizgi roman çevirmeni, editörü ve okuru. Çakma YouTuber.

The Rogue Prince of Persia: Modernize Bir Geri Dönüş

önceki yazı

Bad Boys: Ride or Die: Olaylı Geceden Sonraki Uyanış

sonraki yazı

Yorumlar

Yorumlar kapatıldı.

Bunlar da ilginizi çekebilir

daha fazla Disney+