0

Herkesin beklediği meşhur 10 senelik atlama sonunda gerçekleşti. Gördüğüm kadarıyla sosyal medya değişimden oldukça memnun. Şahsen oynayacak karakterlerden hiç şüphem yoktu. Fakat ben bu bölümü, senenin şimdiye kadarki en kötü bölümü olarak adlandıracağım. Sebebinin aslında hikaye ile bir alakası yok. Tüm sorun kurguda. İki bölümde anlatılması gereken konuyu 68 dakikaya sığdırmaya çalışmışlar ki bu bölüm sezonun en uzun bölümü olarak geçiyor. Tabii sıkışmalardan ötürü bazı karakterlere yeteri kadar yer verilemediği ve kurguda bazı atlamalar olduğunu düşünüyorum Yine de bölüm özellikle Miguel Sapochnik’in TV tarzına ters yönetmenliği ve yeni karakterlerinin ağırlığı ile keyif vermeyi başardı.

Bu bölümü 6 başlığa bölüyorum sizler için. Sonuna da her zaman olduğu gibi detaylar için bir başlık açıp yazıyı kapatıyorum. Hadi gelin başlayalım.

BİRİNCİ BÖLÜM İNCELEMESİ İÇİN TIKLAYIN
İKİNCİ BÖLÜM İNCELEMESİ İÇİN TIKLAYIN
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM İNCELEMESİ İÇİN TIKLAYIN
dördüncü BÖLÜM İNCELEMESİ İÇİN TIKLAYIN
BEŞİNCİ BÖLÜM İNCELEMESİ İÇİN TIKLAYIN
İÇ SAVAŞIN TÜM TARİHİNİ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

Doğum Da Bir Savaştır

Bölüme, Rhaenyra’nın doğumu ile başladık. Annesinin de deyişiyle, kadınlar için doğum bir savaş alanıdır. Adını Joffrey koyacakları çocuğunu doğuran Rhaenyra, Alicent tarafından direkt olarak çağırılıyor. Daha bölümün başından, Alicent’ı görmeden bile ruhundaki kini hissedebiliyoruz. Rhaenyra’nın ise kan döke döke çizdiği yol onun hayatının özeti gibi. Kanasa da, itilse de, kakılsa da ayakta durmaya devam ediyor ve kendini kimseye ezdirmiyor.

Alicent, bebeği görür görmez çocuğun ondan olmadığını anlıyor. Laenor’a da “biraz daha zorlarsan sana benzer” diyerek laf çarpıyor. Emin olun Kral Viserys de çcouğu gördüğü gibi anlıyor. Burnunu babasından almış derken kinaye mi yaptı yoksa yine saflığını mı konuşturdu çözemedim. Çünkü Strong’lar, kitapta “pug burun” olarak detaylandırılır. Yani bir Strong çocuğunu burnundan anlamak mümkündür.

Dedikodular Çoğalıyor

Rhaenyra’nın 10 yıl önce Laenor ile yaptığı anlaşma hala bozulmamış. Laenor kendine genç erkekler buluyor, Rhaenyra ise gizliden Harwin Strong ile hayatını yaşıyor. Kendisinden de 3 tane çocuğu olmuş. Fakat bu durum kör göze parmak gibi olduğundan artık tüm diyara dedikodu konusu oluyor. Olmaması da mümkün değildi. Neredeyse herkesin ağzına düşüyorlar. Lordlardan çalışanlara kadar herkes çocukların piç olduğunu konuşuyor.

Rhaenyra, Daemon’dan öğrendiği gibi gizli geçitleri kullanarak Strong’ların sohbetine dahil oluyor. Zaten onlar sayesinde bu dedikoduların artık tüm diyara yayıldığını ve Lyonel’in bu sohbetleri kaldıramadığını öğreniyoruz. Gördük ki Lyonel oldukça gururlu bir adammış. Dedikoduların sahibi dimdik ayakta dururken o pes edip kalesine çekilmek istedi.

Rhaenyra da dedikodulara katlanabilirdi belki. Fakat ucu çocuklarına değince, artık gitme vakti gelmiş oldu. Harwin ve Criston Cole arasında yaşanan olay, çocukların arada zarar görmesine sebep olabilirdi. Ki çocuklar bile artık dedikodulara kulak verir olmuş, annesine biz piç miyiz diye soruyorlar. Rhaenyra, hem kocasının savaşa gitmesini engellemek hem de taht sırası ona gelene kadar çocuklarını dedikodulardan uzak tutmak için Dragonstone’a taşınma kararı alıyor. Lakin bu, onun aldığı en yanlış kararlardan biri olacak. İkincisi ise Laenor’un sevgilisini de davet etmesi. Westeros diyarında asla değişmeyen bir kural vardır: Fazla tevazu, ölüme sebep olur.

Boğulur Gibi Olmak

Alicent, günden güne daha da sıkılıyor ve herkesin görmezden gelmek istediği yalanları kaldıramıyor. Kocası Viserys de gayet her şeyin farkında olmasına rağmen politik sebeplerden suskun kalması onu artık çok zorluyor. Bölüm boyunca Criston Cole’a içini döküp durdu. Alicent’tan güç alan Criston da kinini diri tutuyor sürekli. Vakti zamanında aşık olduğu kadının artık bir orospu olduğunu düşünecek kadar nefret dolu. Alicent’ın da ondan farkı yok gerçi. Bir noktada artık duvara yaslanıp nefes almaya çalıştı. Çünkü artık dayanamıyor. Ve onun bu dengesiz ruh halinin sonucu, ölümle bitti.

Westeros gibi orta çağ zihniyetindeki ataerkil toplumlarda baba figürü, çok sık görülen biri değildir. Baba çocukları ile çok ilgilenmez. Çocuklar, çoğunlukla anne ile beraberdir. Alicent’ın çocukları da sürekli onunla beraber. Ve Alicent, aynı babasından gördüğü gibi çocuklarını doldurmakla uğraşıyor. Ve bunu babasından çok daha keskin bir şekilde yapıyor. Çünkü 15 yıllık bir nefretle dolu ve o bir anne. Sürekli çocukları ile beraber ve sürekli konuşuyor. Konuşmadan duramıyor. Halbuki çocukların aslında birbiri ile hiçbir sorunu yok. Herkesin keyfi yerinde. Alicent, oğlu Aegon’a seni kral yapmazsak Jacaerys kral olacak diyor ve Aegon’un tek söylediği şey: Nolmuş? Çünkü taht kavgası hiçbirinin umrunda değil. Taht, Rhaenyra’nın çocuklarını vahşi olarak adlandıran Alicent’ın problemi. Halbuki kendi oğlu Aegon cama çıkıp King’s Landing’e karşı mastürbasyon yapacak kadar deli ve umursamaz bir çocuk.

Normalde Aegon, dizideki gibi kral olmak istemiyor. Kitap, onu Criston Cole’un ikna ettiğini yazsa da dizi belli ki Alicent gibi çocukların da manipüle olmasını sürece yayacak. Ve temelinde de yine aynı sohbet var: Rhaenyra tahta geçerse hepimizi öldürür.

Evde Gibi Hissetmiyorum

Daemon’ın bölümü oldukça kısaydı ve bahsettiğim kurgu sorunu kendini burada fazlasıyla gösterdi. Daemon, çocuk sahibi bir baba olmuş, kendini kitaplara vermiş durumda. Pentos’lu Reggio Haratis, onu ve eşini Pentos’a davet ediyor. Daemon ve Laena, ejderleri ile güvenlik görevi görecek ve Pentos lordları da onlara özenle bakacak. Daemon’ın kalbindeki bitmek bilmeyen yalnızlık, onu Pentos’a götürmek istese de Laena buna karşı çıkıyor. Eşini ikna edemeden de maalesef ölüyor.

Laena’nın ölümü maalesef çok oldu bittiye gelmiş. Daemon’ın doğum için kararını bile duymadan Laena gidip intihar etti. Evet, kitaba göre Laena’nın öleceğini biliyorduk lakin bu kadar hızlı ve bir anda olmamalıydı. Orijinalde Laena, yine doğum sebepli yataklara düşüyor, 3 gün doğum yapamadıktan sonra öleceğini anlayınca Vhagar’ı son kez görmeye çıkıyor ve ona ulaşamadan ölüyor. Senaristler ise bu kısmı biraz daha dramatize etmek istemişler. Vhagar’ın burada sahibine hüzün dolu gözlerle bakması şahaneydi. Ejderlerin de duyguları olduğunu tekrar görmek adına güzel bir sahneydi.

Hangi Taraftasınız?

Seyirciler şimdiden Yeşiller ve Siyahlar olarak ayrılmaya başladı bile. Herkesin bir tarafı tutmaya dair kendince nedenleri var. Göz hepimizde aynı lakin algılar farklı. Çoğu kişi, Westeros ahalisi de dahil Rhaenyra’nın haksızlığını ahlaki değerlere bağlıyor. Onun cinsel hayatını özgürce yaşamak istemesi, başkasından olan çocukları ve güçlü durmaya çalışan bir kadın figürü olması haksız olması için bir neden olarak gösteriliyor. Halbuki “ahlak” kişisel bir meseledir. Kişinin ahlaksızlığının topluma zararı olamaz. Ancak toplumsal, kamusal ve fiziksel kararlar ve etkileşimler zarar verir. Rhaenyra’nın en yakın arkadaşından sakladığı yalanların varlığı yıllar geçse bile kimseye zarar vermeyecekti. Lakin Alicent, altında yatan birçok nedenden ötürü kandırılmaya dair kinini yıllarca beslemiş ve artık bu kin, zarar verecek potansiyele ulaşmış durumda.

Çoğu seyirci, Alicent’ı Cersei’ye benzetiyor. Aslında alakaları yok. Alicent, kolay manüpile olabilen basit bir kadın. Küçükken babasının dolduruşuna geliyordu. Şimdi ise Larys Strong’un etkisi altında. Alicent’ın suratındaki o korku ile söylediği “ben bunu istememiştim” cümlesi neden asla Cersei olamayacağını gösteriyor. Cersei, ruhen şeytani biriydi. Alicent ise hala masum ve manipüle edilebilir bir kinci. Kurtlarla dolu bir konseye sahip ve Rhaenyra, kolay manipüle edilebilir olan Alicent’ı konsey ile baş başa bırakmayı tercih ederek en büyük hatayı yaptı. O masadaki insanlar Rhaenyra gibi ayakları üzerinde dik durabilen birini, onu kıskanan birini kullanarak devirmeye çoktan hazır bile. En başta Larys Strong.

Halbuki Rhaenyra, birçoklarına göre ahlaksız olduğu için tahta geçmemesi gereken kadın, savaşlardan uzak durmaya çalışıyor ve hatta çocuğunu ve bir ejder yumurtasını Alicent’a önererek sorunları çözmeye çalışıyor.

Larys Strong

Taht oyunları dendiği zaman artık gözlerimiz Littlefinger gibi birini arıyor. Fakat House of the Dragon, geçen bölümde de dediğim gibi, bize çok daha tehlikelisini verdi. Larys, sakatlığını bir kapak olarak kullanarak kendini insanlara acındırıyor ama arkadan ölümcül oyunlar oynuyor. Kraliçe, ondan bir çare istedi fakat Larys’in sunduğu çare kraliçenin hayal sınırlarının bile ötesindeydi. Fakat Larys’in de bu tehlikeli oyunu geleceği baştan aşağı değiştirecek bir sonuca sebep oldu.

Larys, babası ve kardeşini öldürüp kendisine konseyde bir sandalye kazandı. Fakat Harwin’in ölmesi demek, Rhaenyra’nın artık Daemon ile beraber olmasına engel olacak hiçbir şeyin kalmaması demek. Harwin’in cüssesine rağmen duygusal bir adam olduğunu gördük. Fakat Daemon… Daemon düşman olunacak son kişilerden biri. Larys, kendi önünü açarken aslında siyahların saflarını sıkılaştırdı.

Kitap, ölümlerin arkasında Daemon varmış gibi bir hava oluştursa da dizi belki de çok daha keskin bir karar almış. Ve maalesef bu bölümden de memnu değilim çünkü Harwin ve babasının ölümü de oldukça oldu bittiye gelmiş. Bu bölümle alakalı en büyük merak konusu ise Larys’in dillerini kestiği adamları ne sıklıkla kullanacağı ve dizi boyunca kaç defa karşılacağımız?

Güzel Detaylar

Rhaenyra’nın adını andığı Lord Caswell ile dizinin bazı bölümlerinde karşılaşacağız gibi. Normalde kitapta adı geçmeyen Lord için dizi Allun Caswell demiş. Lord Caswell, taraflar oluşmaya başladığında Rhaenyra’nın tarafını seçecek ve bunun için de hayatından olacak lordlardan sadece biri.

Kral Viserys’in çocukların kılıç antremanını oturarak izlediği sahne bana Doran Martell’i hatırlattı. Doran Martell de kardeşi Oberyn’i kaybettiken sonra sandalyeye düşmüş, fiziksel olarak çökmüştü. O da sandalyesinden hiç kalkmaz, bütün gün oturur ve bahçedeki çocukları izlerdi. Bir diğer benzer yanları ise Doran’ın da kızı Arianne ile ciddi sorunları vardı. Arianne de Rheanyra gibi başına buyruk bir kızdı.

Dragonpit’in içerisini sonunda görebildik. Burası ejderlerin tutulduğu devasa bir yer. 5 bölüm boyunca birçok kere bu muazzam binayı uzaktan gördük. Dragonpit, Viserys’in dedesi olan Jaehaerys tarafından yaptırılmıştı. Burası, Game of Thrones dizisinde de karşımıza hep çıktı ama yıkık haliyle. Neden yıkıldığını ise dizi süresince göreceğiz.

Yeni bölümde Vhagar ile beraber dördüncü ejderi göreceğimizi söylemiştim ama 2 ejderle daha karşılaştık: Dreamfyre ve Vermax. Rhaenyra’nın çocuğunun tanıştığı küçük ejder Vermax. Genç Aemond’ın gizlice Dragonpit derinliklerine indiği bölümde de karşılaştığımız ejder ise Dreamfyre. Aemond, ejder seçmekte zorlanıyor. Büyük ejderlere karşı bir merakı var. Ve merakının karşılığını da alacak. En büyük ejder onun olacak. Bilin bakalım hangisi?

Daemon’ı Pentos gelmesi için ikna etmeye gelen Reggia Haratis, aslında kitapta Pentos Prensi olarak geçiyor. Adını bilmediğimiz bu prense aynı Lord Coswell’de olduğu gibi bir isim verme ihtiyacı duymuşlar. Bunlar da işte geleceğe yatırım adına yapılmış hareketler.

Dördüncü bölümde, Storm’s End kalesinde Rhaenyra’nın eşi olmak için sıraya girenlerden biri de Samwell Blackwood idi. Küçük cüssesine rağmen Rhaenyra karşısına çıkacak kadar cesurdu. Fakat Amos Bracken onun bu cesur ama aptalca hareketi ile dalga geçmişti. Blackwood’lar ve Bracken’lar, Westeros’un ilk günlerinden beri birbirlerine düşmanlar. Konsey masasında da buna dair bir sohbete şahit olduk. Birbirlerini öldürmek için her türlü fırsatı kolladıklarını söylediler. Bu iki aile de ileride taraflardan biri olacak.

Yine konseyde Triarchy’nin yeniden doğduğunu ve Stepstones’da tekrar görüldüklerini duyduk. Laenor da Rhaenyra’nın yanına gelip Triarchy’nin başında yeni bir general olduğunu, sakallarını mora boyadığını, kadın gibi giyindiğini ve birçok eşi olduğunu söyledi. Bunların hiçbiri dedikodu değil. Bahsettiği kişi Rycallio Ryndoon. Gerçekten de tam olarak dedikodularda anlatıldığı gibi biri. Ve bu yeni general, Cragas Drahar kadar da kısa süre kalmayacak. Bu bölümde en çok dikkat etmemiz gereken şey ise, Triarchy’yi artık Martell’ler destekliyor. Yani ileriki bölümlerde bir de Martell ayağımız olacak.

Valerii Ege Deshevykh
Ukrainian Creative Director | Motion Picture Writer | Horror Freak

Don’t Worry Darling – Film Review

Previous article

Smile: Peşini Bırakmayacak Bir Gülümseme

Next article

You may also like

Comments

Comments are closed.