0

Bugüne kadar birçok defa farklı şekillerde uyarlanan Oz Büyücüsü evreni beyaz perdeye geri dönüyor. 1939 yılında çıkan The Wizard of Oz kuşkusuz bütün izleyenlerin sevgisini ve saygısını kazanmıştı. İlk defa 2003 yılında Winnie Holzman tarafından Broadway’e uyarlanan Wicked (2024), Oz Büyücüsü hikayesinin farklı bir yönünü ele alıyor. Başrollerinde Cynthia Erivo ve Ariana Grande gibi iki ismi bulunduran filmimiz kesinlikle yılın en sürpriz yapımlarından.

Bu yazı film hakkında spoiler içerebilir.

Wicked Film İncelemesi Arakat Mag Ariana Grande

Geçmişten Günümüze Oz Büyücüsü

Oz Büyücüsü hiç şüphesiz en çok bilinen çocuk romanlarının başında gelen birkaç eserden bir tanesidir. Lyman Frank Baum tarafından kaleme alınan eser, çıkış yaptığı 1900 senesinden beri sayısız defa farklı şekillerde uyarlandı. 1939 yılında çıkan The Wizard of Oz, kuşkusuz bu uyarlamaların en başarılısı ve en popüleridir. Oscar Ödüllü yönetmen Victor Fleming‘in bir vizyonu olan film, Wicked‘da izlediğimiz hikayenin aslında bir nevi sonrasını anlatıyor. Filmin içerisinde de bu filme dair sayısız referans ve gönderme bulunuyor.

The Wizard of Oz başarılı olduğu kadar da lanetli olduğuna inanılan bir film. Yapım sürecinde dönemin yapım şirketlerinin oyunculara bakış açıları, tahmin edersiniz ki pek insancıl değil. Sette oyuncuların yaşadığı sağlık problemlerinden tutun set kazalarına kadar binbir aksilik filmin peşini bırakmıyor. Elbette bir de merhum Judy Garland‘ın yaşadıkları var; onlar da bambaşka bir konu. Film her ne kadar muhteşem olsa da arka planda yaşanan bu iğrençlikler aslında Oz Büyücüsü karakteriyle ironik bir biçimde oldukça benziyor. Wicked da tam olarak bu hikayenin arka planına, kötü cadı olarak bilinen Elphaba’nın geçmişine odaklanıyor.

Gregory Maguire‘ın 1995 yılında yayımlanan Lanetli Batının Kötü Cadısı kitabı, Winnie Holzman tarafından Broadway’de sergilenmek üzere senaryolaştırılıyor. Müziklerini Stephen Schwartz gibi bir dev ismin yaptığı oyun, ilk defa Idina Menzel ve Kristin Chenoweth tarafından canlandırılıyor. Geride kalan 21 yılda popülerliğinden neredeyse hiç bir şey kaybetmediğini söylemek mümkün. Broadway tarihinin en yüksek hasılatlarını yapmasının yanında onlarca ödülü de kapması elbette kaçınılmaz. Beyaz perdeye uyarlanacağı duyurulduğunda, muhtemelen çoğu kişi pozitif yaklaşmamıştır. Nedeni ise çok basit: Defalarca farklı kişiler tarafından yeniden yorumlanan bir eser olması. Peki, 2024 yılında çıkan Wicked bu şaşaalı tarihinin hakkını veriyor mu?

Wicked Film İncelemesi Arakat Mag

Oz Dünyasına Geri Dönüş

Wicked ile ilgili konuşmaya başlamadan önce bilmeniz gereken ilk şey filmin üç saatlik devasa bir müzikal olduğunu bilmek. Sinemanın bu döneminde uzun bir müzikal yapmak aslında yapımcıların ve stüdyoların kaçtığı bir şey. Ne yazık ki günümüz dünyasında ufak bir kitle dışında müzikal izlemek isteyen kişi sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Son dönemlerde çıkan müzikallerin tarzını bilirsiniz. Filmin içerisine belli aralıklarla ufak klipler sokularak daha rutin bir gidişatta kalması tercih ediliyor. Bunun sonucunda da genel olarak müzik ile harmanlanmış normal bir film ortaya çıkıyor.

Wicked ise bu normalleşen ezberlerin tam tersine uyarlandığı esere tamamen sadık kalıyor. Neredeyse üç saate kadar uzanan film, normal diyalog sahnelerinde bile arkadaki piyano sesleriyle bunun bir müzikal olduğu gerçeğini asla unutturmuyor. İyi bir müzikal denince elbette akla müziklerden sonra gelen ilk şey nasıl göründüğüdür. Filmin görüntü yönetmenliği koltuğunda Alice Brooks oturuyor. Kendisini son dönemlerde yine oldukça popüler bir müzikal iş olan Tick, Tick… Boom‘dan hatırlıyoruz. Yaratılan Oz Dünyası tıpkı hikayenin anlatısında olduğu gibi masalsı ve izleyiciye sıcak hissettiriyor.

Hani dedim ya, masalsı hissettiriyor diye; filmin en büyük başarılarından bir tanesi de bu. Hiçbir noktada gözünüze yapaylık çarpmıyor. Elphaba ve Glinda karakterleri üzerinde kullanılan renk paletleri, oldukça klasik bir görsel anlatıyı izleyiciye sunuyor. Kimin iyi, kimin kötü karakter olduğu da yine oldukça klasik bir şekilde koyudan açığa doğru giden bir gökkuşağı renk paletiyle izleyiciye aktarılıyor. Filmin en büyük numaralarından bir tanesi de bu görsel anlatıyı tamamen bu normların dışına çıkarak vermiş olması. Anlatılan hikaye, bu klişe anlatının aslında bir yanılsama olduğunu defalarca kez gösteriyor. Aşılanan güzellik klişesinin sadece görsel bir yanılgı olduğu gerçeği, bu filmin odak noktalarından bir tanesi.

İlk Karşılaşmalar

Wicked hikaye olarak yukarıda da bahsettiğim gibi Elphaba karakterine odaklanıyor. Batının Kötü Cadısı ismini almadan önceki yaşamına odaklandığımız karakteri Cynthia Erivo canlandırıyor. Elphaba’nın klişe bir geçmişi olduğunu söylemek mümkün. Çocukluğunda sevilmiyor, vücudundaki farklılıklar dışlanmasına sebep oluyor ve kesinlikle sosyal değil. Özetleyince oldukça sıradan olduğunun farkındayım. Elphaba’yı aslında özel kılan da insanlar tarafından dışlanmasına rağmen kendini suçlu hissetmesi. Elphaba’nın kişiliğini oluşturan ögelerden bir tanesi de hayvanlarla içli dışlı olması. Oz Diyarı’nda, filmde de görüyoruz ki, hayvanların temel olarak insanlardan pek bir farkı yok. Filmin kırılma noktası da bir bakıma bu konu.

Başlangıcına gelirsek, Elphaba’nın kız kardeşi Nessarose’un Shiz Üniversitesi’ne gelmesiyle hikaye başlıyor. Elphaba’nın öğrenci olarak değil, kardeşini getirmek için burada olduğunu öğreniyoruz. Yine bu sahnelerde karşımıza çıkan hikayenin sevilen karakteri Glinda’yı tanıyoruz. Karakteri ünlü şarkıcı Ariana Grande canlandırıyor. Uzun zamandır filmden gelen ilk yorumlar, Ariana Grande‘nin harika bir performans sergilediği üzerineydi. Ben çok emin olamıyordum; belki bir reklamın parçası olabilir diye düşünmüştüm. Ama rahatlıkla şunu söyleyebilirim ki Ariana Grande, hakkında yapılan yorumları fazlasıyla hak ediyor. Müzikal sahnelerinde elbette mesleğinden ötürü muhteşem. Ama kalan sahnelerdeki oyunculuğu ayrı bir alkışı hak ediyor. Beklentiyi katbekat aşmayı başarıyor.

İlk karşılaştıkları sahnelerden itibaren Elphaba ve Glinda’nın farklılığını görmek oldukça hoştu. İki karakter hakkında insanlar, dış görünüşlerinden dolayı hızlı bir ön izlemeye kapılıyor. Elphaba çirkin ve ucube gibi dururken, Glinda güzel ve oldukça iyi olarak sınıflandırılıyor. Elbette biz hikayeyi izlerken görüyoruz ki aslında bu durum biraz tersine. Glinda’nın, kusursuz iyilik çerçevesinde sınırları aştığını, filmin içerisinde birden fazla defa görebiliyoruz. Bunun, gerek filmin geçtiği dönem, gerekse de günümüz dünyasının iki yüzlülüğünün bir yansıması olduğunu söylemek mümkün. Hani güzel bir deyim vardır: İyilik yap, kuyuya at. Glinda tam olarak iyilik yap ve herkese belli et minvalinde bir karakter, en azından filmin başlarında. Filmin önemli karakterlerinden bir tanesi de Oscar ödüllü oyuncu Michelle Yeoh‘un canlandırdığı Madame Morrible.

Dostluklar ve Yakınlaşmalar

Öykünün büyük bir kısmının geçtiği Shiz okulunun tasviri oldukça başarılı. Tasarlanırken kısım kısım belli filmlerden ilham alınmış. Örnek vermek gerekirse, okulun kütüphanesi oluşturulurken Fred Astaire‘in Royal Wedding filmi örnek alınmış. En önemlisi, bu esinlenmelere rağmen daha önce de bahsettiğim yapaylaşma durumu hiçbir noktada olmuyor. Elbette bunun en büyük nedenlerinden bir tanesi, görüntü yönetmeni Alice Brooks ve filmin yönetmeni Jonathan Murray Chu‘nun uzun yıllardır süren dostlukları olabilir. Sonuçta bir bütün olarak hissettirmenin en önemli noktası uyum. Ve bu ikili de bu uyuma fazlasıyla sahip.

Hikaye ilerledikçe, karakterlerin zıtlıkları kadar içerisinde bulunduğumuz dünyanın politik durumu da izleyiciye verilmeye başlanıyor. Bu politik durum, Peter Dinklage‘in seslendirdiği tarih öğretmeni Dr. Dillamond üzerinden işleniyor. Esasında bir keçi olan Dr. Dillamond, hayvanlara karşı oluşturulmaya çalışılan düşmanlığa karşı mücadele sürdürmeye çalışan karakterlerden bir tanesi. Öğrencilerine bu farkındalığı aşılıyor, diğer hayvanları örgütlüyor ve en önemlisi sessiz kalmayı reddediyor. Elphaba da bu sorunu önemseyen ve bir şeyler yapmaya çalışan, kuşkusuz tek kişi.

Filmin, anlattığı önemli noktalardan biri de elbette arkadaşlık. Elphaba ve Glinda’nın başlangıçtan filmin ortasına kadar birbirlerine pozitif bakmadıkları oldukça açık. Pek yakın olmaları da beklenemez; birbirine tamamen zıt iki karakterden bahsediyoruz. Filmde, karakterler arasındaki bu farklılıklar başından itibaren oldukça iyi yansıtılıyor. Gerek müzikal, gerek normal sahnelerde karakterlerin motivasyonları derinlemesine biçimde anlatılıyor. Wicked’ın en büyük avantajlarından biri bu olabilir aslında. İki perdelik bir filmin ilk kısmı anlatılıyor. Karakterleri ve hikayeyi doğru bir biçimde aktarabilmek için bolca vakitleri var. Ne yazık ki çoğu film, bırakın müzikali, günümüzde gişe problemleri nedeniyle bunu yapabilme imkânına bile pek sahip değil. Elphaba ve Glinda arasındaki arkadaşlık ilişkisi oldukça organik bir şekilde izleyiciye aktarılıyor. İki karakter arasındaki nefretin yavaş yavaş sevgiye dönmesindeki süreç bütün duygusallığıyla bizlere veriliyor.

Wicked Film İncelemesi Arakat Mag

Değişen Dinamikler

Elphaba ve Glinda’nın arkadaşlığının başlangıcından itibaren hikayenin gidişatı da değişmeye başlıyor. Orijinal Broadway oyununda kullanılan ”Popular” şarkısıyla birlikte Glinda’nın arkadaşını insanlara sevdirmeye çalıştığını görüyoruz. Filmden sonra şarkıyı çok kez dinlediğimi itiraf etmeliyim. Wicked genel olarak bu dinamikleri mükemmel kullanıyor. Gerek Broadway oyununa olan bağlılığı gerek The Wizard of Oz filmine olan saygısını her fırsatta bir şekilde göstermeyi başarıyor. Uyarlandığı kitap olan Lanetli Batının Kötü Cadısı eserine de oldukça bağlı kaldığı yazıyordu gelen ilk yorumlarda. Son dönemlerin popüler tartışmalarından olan esere bağlılık mı yoksa yönetmenlerin kendi yorumlaması mı? konusuna da güzel bir cevap denilebilir bu yönden.

Hikaye her ne kadar Elphaba’ya odaklanıyor olsa da bir diğer yarısı da kesinlikle Glinda etrafında dönüyor. Hatta ilk yarısı için belli bir noktaya kadar kötü demek pek doğru olmasa da zorba karakter rolünde olduğunu söylemek mümkün. Karakterin bunları yapmasının bir alt metni de belli olur şekilde Elphaba’yı kıskanması. Görünüş olarak her ne kadar onun tersine kusursuz olarak kabul edilse de kendisinin doğuştan gelen büyü gücü yok ve bu belki de belli açılardan dış görünüşten daha önemli bir yetenek. İki karakter arasındaki başlarda duyulan nefretin temel sebebi de buna dayanıyor. İkisi de hayatları boyunca diğerinin sahip olduğuna imreniyor. Bambaşka hayatlar yaşayan iki karakter için böylesine bir paralellik yaratmak akıllıca ve hassas işlenilmesi gereken bir tercih.

Jonathan Bailey‘in oynadığı Fiyero karakterini de atlamamak gerekiyor bu noktada. Hikayeye girişiyle birlikte iki karakterin de gidişatına dokunuyor. Elbette iyi, kötü, arkadaşlık gibi temaları işleyen bir yapımda sona kalan şey de duygusal bir aşk hikayesi. Karakter aslında kalıplara uyan klişe burnu havada bir prens karakteri gibi dahil oluyor hikayeye. Karakterin ilgi odağı olması pek uzun sürmüyor. Gösteriş tarafının Glinda ile, duygusal tarafının ise Elphaba ile birlikte olduğunda gösterilmesi akıllıca.

Wicked Film İncelemesi Arakat Mag

Muhteşem Oz Büyücüsü

Hikayenin gidişatında bahsettiğim bu hayvan probleminin daha da büyümesi sonucu işler kızışmaya başlıyor. Hayvanların artık öğretmenlik bile yapamayacağı bir gerçekliğe doğru yol alınmasının üzerine Elphaba harekete geçiyor. Oz Büyücüsü’nden aldığı mektup ile birlikte Glinda’yı da yanına alarak birlikte Zümrüt Şehri’ne doğru yola çıkıyorlar. Oz Büyücüsü karakterinin evren açısından şöyle bir önemi var: Karakter ile tanışmak, hatta bir defa görmek herkesin en büyük hayali. Herkesin gözünde uçan bir balonun üzerinde gelip ülkelerini kurtaran bir kahramandan bahsediyoruz. Kim böyle bir efsane ile tanışmadan önce heyecandan tir tir titremez ki? Karakterlerimiz de tam olarak bunu yapıyorlar.

Zümrüt Şehir’in yansıtılma biçimi benim oldukça hoşuma gitti. Şehir’in tıpkı filmde üzerine basıldığı gibi Elphaba gibi yemyeşil olması, onun hayallerindeki yere geldiğini gösteriyor. Hemen şehre girdiklerinde karşılarına çıkan canlı performans, gerek The Wizard of Oz‘a gerekse de Broadway oyununa tatlı bir selam duruşu olmuş. Karakterlerimizin bu büyülü şehre hayran olmamaları ellerinde değilken kendilerini akışa kaptırıyorlar. Yine gördüğümüz insan askerler ve Oz’un Maymun Muhafızları, önceki eserlerde anlatılanlar gibiydi.

Ve nihayet karşımıza efsanevi Oz Büyücüsü çıkıyor. Karakteri bu filmde Jeff Goldblum canlandırıyor. Büyücü tam olarak olması gerektiği gibi aktarılmış. Kıvrak bir zeka, esprili biri ve karşısına çıkan fırsatları değerlendirmekten kaçınmıyor. Eh, tabi elbette bir de büyük bir düzenbaz olduğunu vurgulamak gerekiyor. Filmin sonunda yaşananlar ise kaçınılmazdı. Başından itibaren aslında her şeyin bir nevi planlı olduğunu söylemek mümkün. Tek sorun belki de Elphaba’nın hayvanlara olan sevgisi. Bu sevgisinin sonucu da bizi Oz Büyücüsünün de söylediği “İnsanları bir arada tutmak için ortak bir düşmana ihtiyaç var.” sözüne getiriyor. Genel olarak bu ve önceki vermek istediği mesajlar oldukça başarılıydı. İnsanların görmek istediklerine inanmaları, gerçeği aramak yerine en kolayı tercih etmeleri günümüzde de sıkça yaşanılan bir durum.

Wicked Film İncelemesi Arakat Mag

Detaylar ve Son Sözler

Öncelikle film gerçekten yılın en büyük sürprizlerinden bir tanesi. En iyi demeyeceğim ama uyarlanan en iyi müzikal filmlerden biri olduğunu da söylemem gerekiyor. Oyunculuklara değinmem gerekirse, ben her iki kadın başrolü de oldukça beğendim. İki ismin de müzisyen olması böyle bir film için zaten artı bir değer katıyorken, oyunculuklarının da bu seviyede olması filmi bambaşka bir noktaya çıkarıyor. Kişisel favorim film boyunca performansıyla Ariana Grande olsa da iki ismin de (kazanabilirler mi bilmiyorum); Oscar Ödülleri’nde adaylık almaları oldukça muhtemel görünüyor. Keza yine Michelle Yeoh da her zamanki gibi mükemmeldi. Kalan isimlerden de kötü bulduğum olmadı.

Defalarca belirttiğim gibi, Wicked müzikal bir şölen olmasının yanı sıra görsel bir şölen de sunuyor. Fakat bunun herkese göre olmadığını da kabul etmem gerekiyor. Bir başkası, kullanılan renk paletlerini ve masalsılığı sevmeyebilir. Bu biraz fragmanları izleyip vermeniz gereken bir karar. Ama Wicked fragmanlarda durduğundan kesinlikle daha iyi. Hikaye olarak da sizi kesinlikle tatmin edeceğini söyleyebilirim lakin bu tarafta da sonu hoşunuza gitmeyebilir. Wicked iki bölümlük bir seri olacağından da dolayı hikayesini açık kapı bırakarak sonlandırıyor. Ama hikayenin devamı 2025 yılının Kasım ayında bizlerle buluşacak.

Müzikal denince akla gelen bir diğer faktör de elbette dans koreografileridir. Bütün dans sahnelerinin oldukça doyurucu olduğunu söyleyebilirim. Özellikle bir tanesi var ki, zaten izleyince hemen fark edeceksinizdir; duygusal yoğunluğu sonuna kadar hissettiren bir sahneydi. Ben genel olarak filme bayıldım. Bütün yıldızlarımı sonuna kadar veriyorum ama herkese göre bir film olmadığını tekrar vurgulayabilirim. Eğer müzikal sevmiyorsanız, zaten filmin sizi içinde tutması pek kolay olmuyor. Eğer imkânınız varsa, Wicked (2024)’ü, IMAX bir salonda izlemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Gerek ses sistemi, gerek görsel açıdan iyi bir salonda izlemek Wicked özelinde çok önemli.


Ali Can Bartu Sakarya‘nın tüm yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.

Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.

Gladiator II: Antik Roma Rüyası

The Wild Robot: Büyümek ve Annelik Üzerine

Ali Can Bartu Sakarya

Pedro Paramo: Kitap Uyarlaması Bir Meksika Çıkmazı

Previous article

Blitz: Savaşın Yıkıcı Anları

Next article

Yorumlar

Yorumlar kapatıldı.

You may also like