JT Mollner, 2016 yılındaki ilk uzun metrajı olan, western türündeki Outlaws and Angels ile pek ses getirememiş olsa da, filmin sevenleri yıllar ve zaman geçtikçe artış göstermeye başlamış, belli bir kitleye ulaşmıştı. JT ise Outlaws and Angels sonrası ara vermiş, sektörden uzaklaşmıştı.
JT‘nin sinemaya verdiği 7 senelik ara, ikinci uzun metrajı Strange Darling ile sonlandı. Geçen senenin Eylül ayında Fantastic Fest’te dünya prömiyerini yapan film, büyük övgüler alarak kendinden bahsedilmesini sağlamıştı. Haliyle de korku severler tarafında da heyecanla beklenilmeye başlanmıştı. İşte bu bekleyiş geçtiğimiz haftalarda sonlandı ve film ABD ile birlikte Türkiye dahil belli başlı ülkelerde vizyona girdi.
Fede Álvarez, Kid Cudi ve Stephen King gibi önemli isimlerin bu film hakkında tweet atması, insanları sinemada görmeye davet etmesi ise çok büyük bir artı oldu. Onların övgüleriyle birlikte sosyal medyada da iyice yayılmaya başlayan Strange Darling, şu sıralar en çok konuşulan yapımlardan biri. Willa Fitzgerald ve Kyle Gallner‘ın başrollerinde yer aldığı erotik gerilim türündeki Strange Darling, son yılların en orijinal filmlerinden biri olmayı başarmasıyla ön plana çıkıyor.
Hikaye Anlatımının Önemi
ABD’nin Oregon kırsalında geçen Strange Darling, bir gecelik ilişki yaşayan çifte ve bu ilişkinin ilerleyen saatlerde cinayetlerle dolu bir kedi-fare oyununa dönüşmesine odaklanıyor. Doğrusal olmayan düzende verilen, altı anlatı bölümünde aktarılan filmde, bir seri katilin yıllarca süren cinayet çılgınlığının zirvesine tanık oluyoruz ve bu anlar izleyicilere bir çeşit dramatizasyon olarak sunuluyor.
6 bölüme sırasıyla, yani direkt olarak bakıldığında hikayenin özüne basit biçimde inilebiliyor ama az önce bahsettiğim gibi, ortada doğrudan bir anlatım yok. Aktarım ve kurgunun önemi de tam olarak bu noktada önem kazanıyor. Bölümler 3 – 5 – 1 – 4 – 2 – 6 şeklinde veriliyor ve son olarak da Epilogue (Sonsöz/Kapanış) kısmına geçiyoruz. Her bölümün kendine özgü heyecanı, dinamizmi ve gizem unsuru var. Karakterler üzerinden tahmin yürütmek ve olayların varacağı yerleri anlamaya çalışmak, hali hazırda sürükleyici olan Strange Darling‘i çok daha keyifli hale getiriyor.
Tekdüze hikaye örgülerinden kaçınarak sürpriz unsurları, çoklu perspektifleri ve filmin evrilebileceği farklı temaları gizli tutmak, başka bir deyişle akıl oyunlarını izleyici için “oynanabilir” hale getirmek kolay değildir. Strange Darling‘i hikayenin sıradanlığından kurtaran, orijinal bir film haline getiren etmen de budur aslında. William Faulkner bir demecinde şöyle demiştir: “İnsanlık, kaos ve karmaşıklık içindedir. Bu karmaşıklığı anlamaya çalışmak ve ona anlam kazandırmak için hikayeleri bu şekilde yazmalıyız. Her karakter, birbiriyle etkileşime geçen ve çelişen düşüncelerle doludur ve bu da anlatıyı zenginleştirir.” JT Mollner ise tam olarak bunu başarıyor.
Çarpık Bir Kabusun İçine Yolculuk
Kurgudaki akıllı hamleler sayesinde katmanlı bir hikayeye dönüşen ve zenginleşen Strange Darling, merkezine aldığı kompleks karakterleri derinleştirmeyi onlara yeterince alan vererek başarıyor. Film kanlı sahnelerini, cinayet anlarını gösterme konusunda acele etmiyor, onun yerine asıl gerilimi karakterlerin değişen ruh halleri üzerinden veriyor.
The Lady ve The Demon adı verilen baş karakterler, finale kadar açılmaya devam eden kapalı bir kara kutu misali işleniyorlar. Fantezilerle dolu tek gecelik maceralarında, birlikte geçirdikleri ilk saatlerin özünde de birçok şeyi keşfedebiliyorsunuz. İkili arasında toksik aşkı, bağımlılığı, mental hastalıkları ve bilinmeyen derin bir arzuya karşı çaresizce arayışı portreleyen, karanlık bir romantizm var. Bunun kedi-fare oyununa dönüşmesi ise tüm gerçekliği çarpık bir kabusa çeviriyor, asıl gerçekliğin yansıması hakkında çok boyutlu yapı sunuyor.
Strange Darling‘de olay örgüsü çözüldükçe doğru bir yöne doğru gidiyormuş gibi hissediyorsunuz ancak aniden kendinizi çok farklı, çok daha rahatsız edici bir gerçeklikte buluyorsunuz. Göründüğünden daha karanlık bir seri katili tanımak, onun dünyasına girmek ve o dünyada en önemli ipuçlarına ulaşmak tam olarak böyle hissettiriyor.
Filmin En Güçlü Yanı Sinematografisi ve Müzik Kullanımı
Strange Darling‘in öne çıkan en önemli özelliklerinden bir tanesi de kesinlikle teknik kalitesi. Görüntü yönetmenliği ciddi anlamda büyüleyici. Huzursuzluk duygusunu uyandırmak için gölgeler ve ışık kullanılırken, diğer yandan renk paleti bastırılmış, şiddeti ima eden kırmızı dokunuşlarla vurgulanıyor. Öbür yandan koyu neon mavisi ve canlı pembe ise gerçeküstü bir dünya yaratımı sağlıyor.
Böylece görsel estetik, gerilimi arttırmak için tasarlanan kompleks anlatı ile bütünlük oluşturuyor. Gerilimin yoğunlaştığı anlardaki yakın çekimler, karakterlerin korkusunu ve çaresizliğini içgüdüsel bir düzeyde deneyimlemenizi sağlıyor. Friends, Boiler Room, Avatar ve Sneaky Pete gibi birçok film ve diziden tanıdığımız, çok sevilen oyunculardan biri olan Giovanni Ribisi‘nin bu filmde ilk kez görüntü yönetmenliği yaptığı düşünüldüğünde, sinematografideki başarısı ne kadar övülse az kalır.
Doğru müzik kullanımı da filmin bir diğer önemli gücü. Craig Deleon‘in Strange Darling için yaptığı müzikler, yaratılan atmosferi mükemmel bir şekilde tamamlıyor. Sizi diken üstünde tutan yoğun ve irrite edici notalarla örülü soundtrack, kullanıldığı sahneleri fazlasıyla ürkütücü hale getiriyor. Özellikle filmin açılış sekansı olan Bölüm 3 sırasında yaşanan tekinsizlik ve heyecanda da müziğin etkisi inanılmaz fazla, izleyici direkt olarak filmin içine girebiliyor ve anında izlediği, şahit olduğu anların bir parçası oluyor.
Modern Sinemanın Orijinal Filmlere İhtiyacı Olduğunun Kanıtı
Strange Darling, zengin renkleri, düşsel sinematografisi, doğrusal olmayan yapısı ve ilgi çekici karakterleriyle oldukça başarılı bir film. Mükemmel olmasa da, filmin güçlü yönleri kusurlarından çok daha ağır basıyor. Özellikle Willa Fitzgerald ve Kyle Gallner‘ın kariyer performansları ve karakterlerin ruh hallerini yansıtabilme konusunda olan becerileri sayesinde Strange Darling‘i deneyimlemek çok daha eğlenceli hale geliyor.
Bağımsız sinemaya, özellikle de bağımsız korku filmlerine meraklı olan herkesin sinemada görmesi gereken Strange Darling, orijinal filmlere olan ihtiyacımızı da bizlere gösteriyor. Çünkü farkında olsanız da olmasanız da, orijinal filmler var ve karşımıza çıkmaya, üretilmeye devam ediyor. İşte Strange Darling dışında şu ana dek vizyona giren orjinal filmlerden bazıları: Longlegs, Cucckoo, Late Night with the Devil, Trap, Oddity, Love Lies Bleeding, Thelma, Ghostlight, Kneecap, Monkey Man, Dìdi, Kill, Sing Sing, Hit Man, Civil War, The Fall Guy, Kinds of Kindness, Challengers, The Bikeriders, Lisa Frankenstein, Immaculate, Horizon: An American Saga, Skincare, Between the Temples, Abigail, Babes, Blink Twice. Yıl sonuna doğru bu saydıklarıma ek olarak gelecek daha birçok orijinal film de var. Yani “artık anlatılacak yeni bir hikaye yok” koca bir bahaneden fazlası değil.
Kısacası remakeler’den, rebootlar’dan, devam filmlerinden ve özellikle de süper kahraman filmlerinden oluşan bir sinema istemiyorsanız, orijinal filmleri ülkenizde vizyona girdiğinde görmeye devam edin. Bu filmlerin hepsini, tıpkı izlediğiniz diğer her şey gibi sevmek zorunda değilsiniz fakat sevmedikleriniz kadar sevdikleriniz de olacak ve en önemlisi sinemayı desteklemiş olacaksınız.
Ferit Doğan‘ın diğer yazılarına ulaşmak için buraya tıklayınız.
Daha fazlası için bizi Youtube, Twitter ve Instagram aracılığıyla takip edebilirsiniz.
Yorumlar